27 Ağustos 2009 Perşembe

Ağlamaktan Korkma Gözüm!


Ağlamaktan Korkma Gözüm!
Bir gözyaşı, gül mevsiminde güle karşı akarsa aşk olur adı; sevgiyi damıtır en derin yerinden. Suçlardan sonra tenha gecelerde akarsa tevbedir tadı; gönülleri arıtır en kara kirinden. Madem ki gözyaşı bir kutlu demdir, elbette bir erdemdir. 


Bir gözyaşı, bir cevherdir ateşten kaynayan ve alev gibi yanan. Özü sudur ama avuçta bir yalım, gönülde bir yangın olur. Bir ateş düşünün, dumanı âh ile çıkar da külleri göz yaşına karışır ya…Hayat bir mum alegorisidir hani, mumun başındaki yanış gözde yaş olur da gözyaşı alevle barışır ya…Alev can ipliğini yakınca, acıdır ki, bedenini eritir de mumun, su ile alev birbiriyle yarışır ya… Aşıka göre cennet olur cinnet ve kendi gözyaşında boğulur akıbet... 


Gözyaşıdır ki yıkayarak yakar, yakarak yıkar. Arıtır ve eritir; temizler ve gizler…Fazilettir, diyettir…Bu yüzden denilir ki gözyaşı yiğitler kârıdır ve civanmertler vakarıdır. 


Tohumu eken bilir, Göz yaşın döken bilir, Gül kadrin diken değil, Çileyi çeken bilir, Ve ey gözyaşım, 


Bulutuna sadık yağmurlar gibi gel, ve kadim bir dostu uğurlar gibi git… Bir atımlık mesafede yalnızlığın kurşunlanan coşkusuyla gel, geleceği savaşa mecbur annelerin korkusuyla git…Geceyi içine döken tomurcukların yeşiliyle gel; goncayı açılsın diye bekleyen bülbülün diliyle git…Bülbüller konan dallarda yaprak gibi gel, ve derinlerde bendini yıkan bir ırmak gibi git. Yalınkalem savaşlara meftun acılarla gel, pişmanlık dolu yüreklerden sancılarla git…

Ve ağlamaktan korkma gözüm!.. 

İskender PALA

Kalp, nefis,vicdan ve akıl uzun bir yolculukta

Kalp, nefis,vicdan ve akıl uzun bir yolculukta beraberce yolculuk ediyorlar. 
Kalp ve nefis bu yolculuk esnasında sürekli münakaşa ve didişme halindedir. 
Akıl ise kalp ve nefsin hakemliğini üstlenmiştir.
Yolculuk zorlu ve çetindir. Kalp bu yolculukta lazım olabilecek levazımatın 
kendisinde var olduğunu bildiğinden, verilen süreyi en iyi şekilde değerlendirmek ister. 
Fakat nefis öyle değildir.Her gördüğüne meyleder. Nereden geldiğini ve nereye doğru 
yol aldığını umursamaz. Etrafındaki şeylerin cazibesinden kendisini alamaz,doyumsuzdur.
Bu nedenle kalp ile aralarında sürekli bir çatışma yaşanmaktadır.
Vicdan, ikisinin arasında bir yol göstericidir, doğru karar verir, bilgedir. Onun sayesinde 
bu yolculuk birlikte devam eder, gider.
Gel zaman git zaman bir gün karşılarına vesvaslar çıkar aralarında bir mücadeledir başlar. 
Kalp kendini iyi savunabilecek bir durumda fakat nefis asi tavırlar sergilediğinden çok 
endişelidir. Vicdan Kalbin destekçisi, dostu, sırdaşı, tesellicisi olmuştur. Akıl, kalp ve vicdan 
işbirliği yaparlar ve bu vesveselere karşı nasıl galip olabileceklerini düşünürler. Hem aralarında 
hem de karşılarında bir tehlike vardır. İşleri zor yolları uzun ve karanlıktır.
Vicdan bir pusula gösterip der ki: her zaman karşımıza çeşitli düşmanlar çıkacak, daha çok 
saldırılara maruz kalacağız bizim çok iyi bir donanıma ve çok iyi bir rehbere ihtiyacımız var. 
Bunun için şu pusuladaki ilim şehrini bulup o şehirde gerekli donanımı almalıyız der.
Vesveseleri oyalayarak ilim şehrine ulaşırlar burası gözlerini kamaştırır . Öyle aydınlık, öyle temiz, 
öyle nurludur ki, hayranlıklarını ifade etmekten aciz kalırlar.
Vesvese düşmanları korkuya kapılırlar. İlim şehrinin askerleri onları tardeder, karşılarında ilim 
şehrinin askerlerini görünce her biri bir tarafa dağılır neye uğradıklarını şaşırırlar. 
Reisleri: bu defa bizi alt etmeyi başardılar diye feryat eder.

Akıl, kalp ve vicdan bundan böyle gezilerini bu ilim şehrinde sürdürmeye karar verirler . 
Öyle ya burası onların tam da aradıkları yerdir. Asi yoldaşları olan nefsi ancak burada 
ıslah edebileceklerdir.
Bu onlar için zor ama imkansız değildir. Bunun için kararlıdırlar.
“Ey nefis kardeş burası senin kendini bütün kötülüklerden arındırabileceğin ve muhafaza 
olabileceğin bir şehir. Sen aramızda yaramaz ve asi bir çocuk gibisin. Senden vazgeçemeyiz, 
öyle ise sana yardımcı olacağız” derler. Böylece nefis başına buyruk olmadığını ve diğerleri 
ile kolay kolay başa çıkamayacağını fark etmiştir.
İlim şehrinde yaşamları devam ederken yolları bir gün fazilet çarşısına düşer.
Burada çok karlı ticaret yolları öğrenirler. Bu ticarete göre Akıl, kalp, vicdan, nefis varlıklarını 
bu şehrin sahibine adayacak karşılığında ebedi saadeti kazanacaklardır. Bire bin kazanç 
getiren bu ticaret çok hoşlarına gider.
Nefsi de bu karlı ticarete ikna etmeyi başarırlar. Kendilerine ait bile olmayan fenayı verip 
bekayı kazanmak… Üstelik fena yine ellerinde kalacak fakat sahiplerinin izni dairesinde 
yaşamlarını sürdüreceklerdir.
Sahipleri, Sultanları öyle cömertmiş öyle merhametliymiş ki, yola da yolculuğa da bütün 
sıkıntılara da değmiş doğrusu… Asıl zenginliğe ve asıl mutluluğa ermişler. 
Darısı bizimkilerin başına !..
Bir’e bin kazananlardan olmak dileğiyle!.
Saliha Nur Demirbaş


 

13 Ağustos 2009 Perşembe

GAVSI Â’ZÂM


GAVSI Â’ZÂM


Abdülkâdir Geylâni’nin

“RİSÂLE-İ GAVSİYE” Tercümesi

Ya Gavsı Â’zâm!. Allah, gayrından münezzeh, Allah’a yakındır!.

Ya Gavsı A’zâm, dedi Allah...

”Lebbeyk, Rabbi Gavs” dedim.

Nâsût ile melekût arasındaki her tavır şerîat, melekût ile ceberût arasındaki her tavır tarîkat, âlemi ceberût ile lâhût arasındaki her tavır da hakikattır.

Ya Gavs-ı Â`zâm... Hiç bir şeyde zâhir olmadım, insandaki zâhir oluşum gibi!..

Sonra sordum Rabbime, dedim ki: Hiç mekânın olur mu?..

Dedi ki:

-Yâ Gavs-ı Â`zâm... Ben mekânın mekânıyım!.. Benim mekânım olmaz!.. Ben insanın sırrıyım!..

Sordum tekrar; dedim ki:

Ya rabbi; hiç içer misin, yer misin?..

Dedi ki:

Yemem, fakîrin yemesidir; içmem de fakîrin içmesidir!..

Ve dahi sordum...

Ya Rabbî, melâikeyi hangi şeyden halkettin?..

Dedi ki Hak Teâlâ:

İnsanın nûrundan halkettim; ve insanı da nûrumun zuhûrundan halkettim.

Ve daha sordum.

Ya Rabb-i Gavs, hiç seni hâmil bulunur mu?.

Dedi.

Yâ Gavs-ı Â`zâm... İNSANI meydana getirdim beni hâmil olması için... Ve kâinatı da İNSANI hâmil olması için meydana getirdim!.

Ya Gavs-ı Â`zâm, ne güzel tâlibim ve ne güzel talep edilendir insan. Ne güzel rakiptir insan ve ne güzel merkûbtur mükevvinat.

Yâ Gavs-ı Â`zâm, insan sırrımdır ve ben O`nun sırrıyım!.. Eğer, insan indimdeki menziline ârif olsaydı, derdi ki, bütün nefislerdeki nefs`im; bu anda mülk yoktur benden gayrı!.

Yâ Gavs-ı Â`zâm... insanın yemesi, içmesi, mekânı, hayatta duruşu, yayılışı, konuşuşu ve susuşu, yaptığı işi, teveccüh ettiği şey, gâib olduğu şey BENİM... Sekînesi, muharriki ve müsekkiniyim!.

Ve bana buyurdu ki rabbim:

Ya Gavs-ı Â`zâm, insanın cismi ve nefsi ve kalbi ve ruhu ve işitişi ve görüşü ve eli ayağı ve tamamını nefsimle izhar ettim... O yoktur, ancak BEN varım!.. ve BEN de onun gayrı değilim!.

Ve bana dedi ki:

Ya Gavs-ı Â`zâm, FAKR ateşiyle yanan ve ihtiyaç ateşiyle münkesir birini görürsen yaklaş ona; şüphesiz ki benimle onun arasında perde yoktur!.

Ve dedi ki bana:

Yemek yeme ve içme ve uyuma İNDİMDEKİ yerinde kalben ve basaren hazır olmadıkça.

Ve daha dedi ki:

Yâ Gavs-ı Â`zâm... Benden, seferi bâtını yapmamakla uzak olursa bir kişi, onu sefer-i bâtın ile mübtelâ kılarım.

Ve daha dedi ki:

Yâ Gavs-ı Â`zâm, ittihad öyle bir hâldir ki, onu lisan anlatamaz!.. Kim ona iman ederse, kabul olur; ve kim reddederse o hâli küfretmiş olur!. Kim vüsûlden sonra ibadeti (beşeriyetiyle) irade ederse, Allah`a şirk koşmuş olur!..

Ve daha dedi ki:

Ya Gavs-ı Â`zâm, kim saadet-i ezelî ile saadete kavuşmuş ise, ne mutlu ona. Bundan sonra mahrum olmaz ebeden!.

Kim ki şekâvet-i ezelî ile şakî olmuşsa, yazıklar olmuş ona; ve o ebediyyen makbul olmaz!..

Ve daha dedi ki:

Fakrı ve yoksulluğu insanı taşıyıcı kıldım!.. Kim ona yoldaş olursa, menziline ulaşır; sahralarda vâdilerde dolaşmadan!.

Yâ Gavs-ı Â`zâm... Muhabbet, seven ile sevilen arasında perdedir!. Seven, sevilende yok olduğu zaman(seven sevilenle var olduğunda) vüsûl hâsıl olur.

Yâ Gavs-ı Â`zâm... İnsan, ölümden sonra ne olacağını bilseydi, dünya hayatını sürdürmeyi temennî etmez; her an, “beni öldür” diye yalvarırdı!.

Yâ Gavs-ı Â`zâm... Kıyâmet gününde, indimde mahlûkâtın en sevgilisi sağır, dilsiz, kör, hayrette olan ve ağlayandır!.. Kabirde de bu böyledir!.

Ya Gavs-ı Â`zâm... Beni gören sualden müstağni olur her hâlinde; görmeyen ise faydalanamaz sualden, o da işin kâliyle perdelenmiştir!.

Yâ Gavs-ı Â`zâm... Bütün ruhlar raksederler kalıplarında kıyâmete kadar; «Elestü birabbiküm» sözünün mânâsından dolayı, sonra da derler ki, «Rabbimizi gördük»!.

Ve daha dedi ki;

Yâ Gavs-ı Â`zâm... Kim ki ilimden sonra (bir de ayrıca) rü`yet isterse o mahcûbtur (perdelidir). Kim ki rüyeti ilmin gayrı zannederse o rabbi görmekten, güvenilmeyecek zanna aldanıp, kendini beğenmişlerden, mağrurlardan olur!.

Ve dedi ki bana:

Yâ Gavs-ı Â`zâm... Benim indimde fakîr, hiçbir şeyi olmayan değildir!.. Belki fakîrler onlardır ki, emirleri her şeyde geçer!.. Bir şeye "ol" derler ise, o şey olur!.

Ve dedi ki bana;

Yâ Gavs-ı Â`zâm... Cennettekilere, zuhûrumdan sonra ne ne ülfet vardır, ne de (daha büyük bir) nimet; ateştekilere zuhûrumdan sonra ve vahşet vardır ne de hurkat (bilmezlik).

Yâ Gavs-ı Â`zâm... Her kerîmden Kerîmim, her rahîmden Rahîmim.

Yâ Gavs-ı Â`zâm, indimde avam gibi uyuma, beni görürsün!.

Sordum, dedim ki:

Yâ Rabbi, indinde nasıl uyuyayım?..

-Cismin lezzetinden sıyrılarak; nefsin şehevâtından arınarak; ruhun anlık kaymasından kurtularak; ve zâtınla fenâ bularak uyu!.

Ve dedi ki.

Yâ Gavs-ı Â`zâm...

Lebbeyke yâ Rabb`el arşi`l azîm..? Rabb-el Kerîm ve Rahîm.

Ya Gavs Â`zâm, ashabından kim sohbetimi isterse, ona FAKRI; sonra FAKRIN FAKRINI; ve sonra da FAKRIN FAKRININ FAKRINI tavsiye ederim... Böylece, FAKR hâlinde onlarda BEN`den başkası kalmaz!.

Ve daha dedi ki;

Yâ Gavs-ı Â`zâm. Ne mutlu sana mahlûkatıma Rauf olabilirsen; ve ne mutlu sana onların hatalarını bağışlarsan!.

Ve daha buyurdu ki;

Ey Gavs-ı Â`zâm. Zâhidleri nefis yolunda; ârifleri kalb yolunda; vâkıfları ruh yolunda kıldım. Nefs`i de HÜR olanlara mahâl kıldım.Hürlerin kalbleri sırlar kabirleridir.

Yâ Gavs-ı Â`zâm. Ashabına söyle, fakr hâlindekilerin dualarını ganimet bilsinler. Şüphesiz ki onlar benim indimde, ben de onların indindeyim!.

Yâ Gavs-ı Â`zâm. Ben bütün fakrdekilerin sığınacağı yeri, meskenî ve manzarıyım ve bana dönerler.

Yâ Gavs-ı Â`zâm. Cennete nazar etme ki, beni vasıtasız göresin; ve cehenneme de nazar etme ki, beni vasıtasız göresin.

Yâ Gavs. Cennet ehli cennetle meşguldür; azâb ehli ateşle meşguldür!.. Sen ise "BEN"imle meşgul ol!.

Yâ Gavs. Cennet ehlinden bazı kullarım, nimetlerimden sığınırlar bana; cehennem ehlinin azâbdan bana sığınmaları gibi!.

Yâ Gavs-ı Â’zâm. Resûl ve Nebîlerin hâricinde kullarım vardır ki, onların hallerine muttalî olamaz ne dünya ehlinden biri, ne uhrâ ehlinden biri, ne cennet ehlinden biri, ne azâb ehlinden biri, ne Mâlik, ne Rıdvan, ve ne cennet için halkettiklerim ve ne de cehennem için halkettiklerim!.

Yâ Gavs. Kim benden gayrıyla meşgul olursa, sahibi ateş olur kıyâmette.

Ya Gavs. Kurb ehli kurbiyetlerinden dolayı yakınırlar, buûd ehlinin uzaklıktan şikâyetleri gibi...

Yâ Gavs. Kimse benden uzak olamaz, mâsiyetiyle; kimse de tâatıyla kurb sahibi olamaz.

Yâ Gavs. Birisi benden kurb sahibi ise, o ancak mâsiyettedir. Zirâ, onlar acz ve nedâmet ehlidirler.

Yâ Gavs. Acz, nur menbâıdır; ucûb, kendini beğenme de kederlere mahâldir, zulmet kaynağıdır.

Yâ Gavs. Çok sıcak bir günde biri sana gelip su istese ve senin de o suya ihtiyacın olmasa ve buna rağmen de vermesen, sen cimrilerin en cimrisi olursun!.. Hâl böyle olunca, nasıl rahmetime mâni olayım?.

Ben nefsime şehâdetle tescil ederim ki, kesinlikle Erhamü`r Rahimîn`im!.

Yâ Gavs. Mâ`siyet ehli mâ`siyetiyle perdelidir. Tâat ehli de tâatıyla perdelidir; ve ben onlardan kaçınırım.Bunlardan başka bir grub da vardır; ki onların ne tâatla alâkaları vardır, ne de mâ`siyetle!.

Yâ Gavs. Hatalı kullarımı fazl ve keremim ile müjdele; icâbedeni de adl ve öcalmamla müjdele.

Yâ Gavs. Tâat ehli nimetlere tezellül ettiklerinden zikrederler; ve mâ`siyet ehli de tezellül edip Rahim`i zikrederler!.

Yâ Gavs. Avâmı halkettim, nûruma dayanamadılar, araya zulmet perdesini koydum, havâs’ı yarattım nûruma dayanamadılar, nur perdelerini koydum."

Yâ Gavs. Ashabına söyle, onlardan kim bana vâsıl olmak isterse, benden gayrı her şeyden sıyrılıp çıksın!..

Yâ Gavs. Dünya geçidinden çık ki, âhirete vâsıl olasın; âhiret geçidinden de çık ki, bana vâsıl olasın!.

Yâ Gavs. Cisimlerden ve nefsinden çık; sonra kalplerden ve ruhundan çık; sonra hüküm ve emirden çık; ki bana vâsıl olasın!.

Dedim ki;

Yâ Rabbi, hangi namaz sana daha yakındır?..

“-O namaz ki, içinde benden başkasının kalmadığı, kılanın içinde kaybolduğu!.."

Sonra sordum, dedim ki:

-İndinde hangi oruç daha faziletlidir..?

-O oruç ki, onda benden başkası kaybolup, benden gayrı kalmaz!.

Sonra sordum:

-Hangi fiiller indinde faziletlidir?..

-Benden gayrının kalmayıp, içinde cennet ve cehennemin bulunmadığı, yapanın kaybolduğu!.

-Hangi gülüş indinde faziletlidir?.

-Ağlamayarak tevbe edenlerin gülüşü..

-Hangi tövbe indinde faziletlidir?.

-Mâsumların tövbesi!.

-Hangi ismet indinde daha faziletlidir?.

-Tövbekârların ismeti!.

Sonra dedi ki:

Yâ Gavs-ı Â`zâm. İlim sahibi için yol yoktur, tâ ki indindeki ilmi inkâr etmedikçe...Eğer ilmini terketmezse, şeytanın lisânı olur!.

Rabbim Teâlâ`yı gördüm ve sordum:

Yâ Rabbi.."Aşk"ın mânâsı nedir?.

Yâ Gavs!. Âşık ol bana. Âşık benim, aşk benim!.Kalbini benden gayrından çevir ve fariğ kıl!.

Yâ Gavs-ı Â`zâm. Aşkın zâhirine ârif olursan, aşktan fenâ bulmalısın!.Zîrâ, aşk HİCAPTIR!. Âşık ile mâşuk arasındaki hicâb!.

Yâ Gavs!. Tövbeyi istersen, önce nefsinden günahı çıkarmalısın.. Sonra kalbinden hâtırasını çıkarmalısın!.... İşte o zaman bana vâsıl olursun!...Aksi halde müstehzîlerden olursun!.

Yâ Gavs. Haremime girmek istersen, ne mülke, ne melekûta, ne ceberûta iltifat et. Şüphesiz ki mülk âlimin, melekût ârif`in, ceberût da vâkıfîn’in şeytanıdır!.Kim bunlardan birine razı olursa, o, indimde tard edilmişlerden olur!.

Ve daha dedi ki:

Yâ Gavs. Mücahede, müşâhede denizlerinden bir denizdir ve balıkları da vâkıflardır...Müşâhede denizine girmeyi irade edene, mücahede gerekir...Zîrâ, mücahede müşâhedenin tohumudur!.

Yâ Gavs. Kim mücahedeyi ihtiyâr ederse, ona müşâhedem olur; istese de istemese de!.

Yâ Gavs. Kim mücahededen mahrûm ise, ona müşâhedeye yol yoktur!.Tâliblere, benim kendilerine lâzım olduğum gibi, mücahede lâzımdır!.

Yâ Gavs. Kullarımın faziletlisi ve sevgilisi onlardır ki; evlâdı ve ana-babası olup da kalbi onlardan fâriğdir!...Eğer, ana-babası ölse hiç hüzün çekmez!. Kulum bu mertebeye ve menzile eriştiğinde, benim indimde "ana-babasız ve evlâdsız" (lem yelid ve lem yûled) ve "ve “lem yekûn lehu küfüven ehad" olur!

Yâ Gavs. Bana nazar etmek istiyorsan bir mahâlde, gayrımdan fâriğ kalbi ihtiyâr et!.

Sordum:

-İlmin ilmi nedir?...

Dedi ki:

Yâ Gavs-ı Â`zâm. İlmin ilmi, ilimden cehildir!.

-Yâ Gavs. Kalbi mücahedeye meyleden kula ne mutlu...Vay hâline o kulun ki kalbi şehevâta meyleder!.

Rabbimi gördüm ve "mi`râc "tan sordum...Buyurdu ki:

-Mi`râc, benden gayrı herşeyden urûc`tur!...Mi’râc `ın kemâli de, nazarının gayrına kaymaması ve isyan etmemesidir!.

Yâ Gavs. Mi`râc `ı olmayanın namazları yoktur benim indimde...Ve o, namazdan mahrumdur!.

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Arkadaşımsın… Canımsın..

Bir edeb hikâyesi yazmak hayalim seninle!

Alnım açık, her ânım, konuştuğumuz kelâmlar dizilir gözlerimin önüne..
Sonra düşünürüm, seni bu beden üzdü mü diye?

Aynaya bakarım… Konuşurum kendimle, gözlerimle ve sonra kalbime ilişir gözlerim…

Seni ararım… Kapladığın yer kadar büyür gözlerim!
Ve sonra hâtıralar kendilerini sergiler ve «İzle bizi!..» derler!
Ellerim senden uzak olmamalı, ellerini de sarmalı! Hep yan yana durmalı…

Arkadaşımsın… Canımsın...

Ama sözlerimiz edebi aratmamalı! Bir hikâyesi olmalı beraberliğimizin… Bir dâvâsı ve de sevdâsı olmalı bu yüreklerin! Menfaat kokusundan kendini arındırmış temiz bir sayfa konmalı adı… 

Yazın sıcaklığı kadar samimi olmalı sevgimiz, ama eylül kadar derin olmalı kalplerimiz, kış kadar beyaz gözükmeliyiz ve sonbaharın geleceğini unutmadan edebimizi ve de dengemizi muhafaza etmeliyiz…


Kilitlemeliyiz güzel duygularımızı, hırsızların hain bakışlarına teslim etmemeliyiz. Olur da bir gün küskünlük mevsimi gelirse diye, Rabb’in rızasını gözetmeliyiz… Ve hoş görmeliyiz sabırsız dakikaları…

Biz arkadaşız diye cesaretin esiri olmamalıyız! Tâviz vermemeliyiz benliğimizden…

Arkadaşımsın… Canımsın..

Arkadaşlıklar sonsuzluk için edebe muhtaçmış… Sen ve ben… Bu deryanın içinde susuzluğumuzun farklında mıyız? Samimiyetimizin doruklarında edebi unutmamaliyız?! Laubâlilik karışmamalı arkadaşlığımızın esen sevgi rüzgarına…

Yalanlar korkmalı bizden… İpleri hep dengede tutmalı;ne düğümlenmiş, ne de gevşek olmalı… Harflerim çekinmeliler ağzımdan sana doğru yola çıkarken... Seni üzmekten ve edebi ürkütmekten korkmalılar cümle olurken… Bir kristal olmalı kalplerimizin arasında… 

Perdesiz ve kırılgan…

Gösterişli ama nârin olan… Ve hikâyemizin adı, kırmadan ardımızda bırakmak olmalı kristali…

Çok şey beklememeli birbirimizden… Sadece sevmeli ve gönlünde gezmeli ve bizi gören gözler Allah rızâsı için sevmenin tarihini seyretmeli!

bir cocuk büyütmeli sevgimizden… Ona paylaşmanın kıymetini ve edebi öğretmeli... Adı sevgi olmalı… 

Ve kristalden bahsetmeli… Küçük yüreğine fısıldamalı kristalin kırılganlığını ve iki kalp arasındaki önemli varlığını…

bir gün yaşlı gözlerimiz ebediyetle tanışırken ardımızda bırakacağımız hâtıralarımız bize teselli olmalı… Ve zamanı gelince küçük kıza emânet etmeli kristali ve nice kalplere yakışacak olan sevgi dolu hikayemizi...

Sıcacık yatağımızda sonsuzluk için ayrı düştüğümüzde kırmadan tamamladığımız bu hikâyeyi hatırlamalı yüreklerimiz.

Ve ölsek de, bitmeyen sevgimiz ile gönülleri fethetmeliyiz. Çünkü biz sevgiyi kaynağından içmeyi isteyen, sadece Rabbin rızâsı için seven ve bize verilen bu kalp emânetlerine layık olduğu değeri vermek isteyen âciz iki yüreğiz… 

tek yurek olmusuz...

Sen ve ben… 

biz olmusuz...

ve insallah devirdiğimiz senelerimiz.

Arkadaşımsın, herseyim canımsın…

Sonsuzlukta da yanımda olman için duâ ettiğim, diger yarimsin…
netten alıntı



9 Ağustos 2009 Pazar

Kardelenler umut kokar...

Kardelenler umut kokar...
Kışın, o soğukta, yokluklar içinde, karlar arasından bir çiçek belirir.. Issızlık ve sessizlik içinde, hem zarif hem de dimdik.. Yılmayan ve korkmayan ama yüreği yanıklara merhem olan bir çiçek.. Adı kardelen.. Karların arasından süzüle süzüle çıkan bir bahar müjdecisi..

Kardelen.. Karları delerek gelen.. Yüreklere su serpen.. Gönüllere ümit eken.. Adı ümit kokan.. Kokusu bahar olan.. Bahara meftun olan.. Onu görenler bilirler ki bahar gelecek.. Alımıyla çalımıyla, edasıyla nazıyla, sevdasıyla sazıyla bahar gelecek..

Çok fazla yaşamayacağını bilir kardelen.. Baharı göremeyeceğini de.. Vazifesi baharı müjdelemektir.. Nasıl her gecenin bir gündüzü var, aynen öyle de, her kışın da baharı vardır der.. Baharı müjdeler ve o güzellikleri görmeden gider..

Kardelenler kendilerini düşünmezler.. Baharı ateşler öyle giderler.. Yaşama arzusuyla gelmemiştir onlar yeryüzüne.. Çünkü bilirler ki zemin buna müsait değildir.. Ümit tomurcuğudur onlar.. Yürekleri ümitlendirir, gönülleri heyecanlandırır, kıvılcımı çakar ve sessizce giderler.. Bunun adı canını ortaya koymaktır.. Bunun adı fedakarlıktır..

İnsanlar içinde de kardelen misali insanlar vardır.. Dayanıp darılmayan, azmedip yılmayan ve hele ümitsizliğe asla kapılmayan fedakar insanlar.. Onların derdi tasası insanlıktır.. Kardelen gibi yükseklerde yaşar, ıssızlığı ve sessizliği severler.. Severler, çünkü bulundukları yer zirvedir ve kimsesizdir.. Korkmazlar hiç bir zaman, dimdik ayakta dururlar.. Ne kar aman verir, ne dağ diz çöker önlerinde ama onlar sevdalarını haykırırlar.. Yaşatmak için yaşar, yaşamak için ölürler.. Kardelenler gibi fedakardır onlar..


Hani kardelen o kadar soğuğa rağmen gövdesini çıkarır ya tüm güzellikle ve kar var oldukça yaşar ya... Sevgisiyle! İşte gönlüm der ki sizlere kardelen kadar güç yoksa; sen de yat karların altına yaşama boş yere. Çünkü hayat kardelen gibi olmaktadır... Tüm soğuğa karşı güzelliklerle yaşamaktır. Tüm güzellikleri kardelenler gibi yaşamanız ümidiyle...
netten alıntı





8 Ağustos 2009 Cumartesi

YAŞADIĞINIZ HER GÜNDEN HAYATA DAİR BİR DERS ALIN


Bazen birileri hayatınıza girer ve onların orada olmalarının, sizin bazı amaçlarınıza hizmet etmeleri, size ders vermeleri veya kim olduğunuz ya da kim olmak istediğiniz konusunda size yardım etmeleri demek olduğunu kesinlikle bilirsiniz. 


Bu kişilerin kim olabileceklerini asla bilemezsiniz – bir oda arkadaşı, bir profesör, bir arkadaş, bir sevgili ya da tamamen yabancı biri – ama gözleriniz onlarla kilitlendiğinde, işte o an hayatınızı çok derin bir şekilde etkileyeceklerini bilirsiniz. 

Bazen, başınıza gelen şeyler ilk başta korkunç, acı verici ve adaletsizce görünebilir ama sonraları aksine o engelleri aşmadan potansiyelinizin, gücünüzün, iradenizin ve yüreğinizin asla farkına varamayacağınızı anlarsınız. 

Hastalık, yaralanma, aşk, gerçek mükemmelliğin kayıp anları ve aptallıklar, hepsi sizin ruhunuzun sınırlarını test etmek için vardır. Bu küçük testler olmaksızın, her ne olursa olsunlar, hayat hiçbir yere varamayan, pürüzsüzce asfaltlanmış düz, yavan bir yol gibi olurdu. Güvenli ve rahat; ama aptalca ve tamamen anlamsız. 

Tanıştığınız, hayatınızı etkileyen insanlar, tecrübe ettiğiniz başarı ve çöküşler, kim olduğunuzu ve kim olacağınızı bulmanıza yardımcı olurlar. Kötü tecrübelerden bile bir şeyler öğrenilebilir. Aslında, bazen onlar en önemlileridir. 

Eğer birileri sizi severse, karşılığında onlara hangi şekilde yapabiliyorsanız sevgi verin, sadece sizi sevdikleri için değil aynı zamanda size sevmeyi ve kalbinizi ve gözünüzü nasıl açabileceğinizi öğrettikleri için. Eğer birileri sizi incitirse, aldatırsa ya da kalbinizi kırarsa, onları affedin, size, güveni ve kalbinizi kimlere açacağınıza dikkat etmenin önemini öğrettikleri için. 

Her gününüzü önemseyin. Her anın değerini bilin ve onu bir daha asla yaşayamayacağınız için o anlardan alabileceğiniz her şeyi alın. Daha önce hiç konuşmadığınız insanlarla konuşun ve onların söylediklerini dinleyin! 

Aşık olmanıza izin verin, kendinizi serbest bırakın ve görüşlerinizi yükseltin. Başınızı dik tutun; çünkü her türlü hakka sahipsiniz. Kendinize önemli bir kişi olduğunuzu söyleyin ve kendinize inanın; çünkü eğer siz kendinize inanmazsanız başkalarının size inanması güç olacaktır. Hayatınızda istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Kendi hayatınızı yaratın ve daha sonra dışarı çıkıp hiç pişmanlık duymadan yaşayın! Ve eğer birilerini severseniz bunu onlara söyleyin; çünkü yarının neler sakladığını asla bilemezsiniz. 

Yaşadığınız her günden hayata dair bir ders alın! Bugün; dün için endişelendiğiniz yarındır. Buna değer miydi? 

Sharon Zeff


AN’DA OLMAK

AN’da yaşama ve herşeyi akışa bırakma, bilgeliğin getireceği inanç ve teslimiyetle mümkündür. Bu hal, her an idrak ve farkındalığın yaşandığı bir başka şuur halidir. Gerçek BÜTÜN içinde, ZAMAN’IN, SEVGİ’ye dönüştüğü AN’dır. Dolayısıyla AN’da olmak, SEVGİ olmaktır, SEVGİ olarak akmaktır. Varoluşumuzun gerçeği de böyle olmak değil mi?..

Erol Yurderi


BİLGE VE BİLGELİK


Günlük dilde bilge kelimesi, dünya ile uyumlu, kendi kendine yeterli, bilinçli yaşayan ve eylemlerini düşünerek yapan insan anlamına gelir. Eş anlamlısı da, akıllı ve bilgili insandır. 

Bilge, her şey hakkında doğru ve akla uygun karar verebilen bir kimsedir. Bilge, iç çalkantılardan ve ihtiraslardan arınmasını bilen akıllı bir kişidir. Bilgenin en büyük özelliği, her konuda ölçülü olmasıdır. Bilgelik ise, bilge kişinin özelliğidir. Genel olarak insanın bilinçli yaşaması anlamına gelmektedir. Kişi bilgi edinerek bilge olamaz; ancak bilgiyi iyi uygulayabilir ve hayata geçirebilirse bilgelik yoluna girebilir.

Bilge, çok iyi derecede bilen, kendine hakim, bildiğini kendisi ve başkaları için faydalı olacak şekilde kullanabilen kişiye denir. En önemli özelliği erdemli oluşudur. Çok iyi muhakeme etme ve yargılama gücüne sahiptir. Çünkü bilge, öğrendiklerini kendi özü ile irtibatlandırır. Karşılaşılan büyük sorunlar karşısında insanları ferahlandırır. Bu özellikleri ile bilge, bilginden farklıdır. 

Genel olarak kendi dışındaki nesnelerin, insanların ve olayların bilgisine sahip olana bilgin, kendini bilene de bilge denir. Bir takım bilgileri hafızaya yerleştirmek, kişiyi bilgelik yoluna götürmez; hatta öyle bilgiler vardır ki kişiyi bilge yapması bir yana, onun için bir yüktür. Bu yüzden bilge kendine faydası dokunmayacak bilginin peşinden koşmaz. Aynı olaya bilge ile bilgin farklı şekilde bakarlar. Bilgin, bazen olaylara olumsuz anlam yükleyebilir ve sonuç iyi olmayabilir. Oysa bilge, her olaydan ders alır ve olayları kendi bilincini arttıran bir araç olarak görür. Bilgeye göre her insan ve her olay, herkes için bir öğretmendir. Bilge, olaylara mümkün mertebe tarafsız bir şekilde yaklaşır. Genellikle hiçbir şeye itiraz etmez. Her şeyin kendisine ve insanlığa vereceği katkıyı düşünür. 

Bilgelik her şeyden önce yüksek şuurluluk halidir. Bu haldeki insan, her şeyin insanın tekâmülü için olduğunu fark eder. Kötü olarak nitelenen olaylardan bile ders alır. Bilgenin kötü olaylardan aldığı ders, sıradan insanın iyi olaylardan aldığı dersten fazladır. Her olay, farklı realitedeki insanlara farklı ders verir. Aklını kullanamayan, olaylardan çok az ders alır. Bilge ise, olayları kendini geliştirme fırsatına dönüştürür. Hiçbir şeyi önemsiz diye atlamaz. Bu şekildeki bakışı ile bulunduğu ortama yüksek bilinç getirir. Onun bulunduğu ortam çok yüksek ışık veren bir ampulle aydınlatılmış gibidir. Aydınlanmış ortamda bulunan bütün insanlar da aydınlanmış olur. Bu yönü ile bilge, iş olsun diye değil, kendisine ve diğer insanlara faydalı olan bilgileri taşır. 

Bilgeliğe yönelmiş bir kişi her düşünce ve eylemi iyi yanından ele alır. O evrendeki mükemmelliği fark etmiştir. Bu bilinçle evreni daha da iyileştirmeye çalışır. Öncelikle iyi bir insan olmanın yollarını arar. 

Bilgelik, bilincin yükselmesi ile başlar. Bu bilinç yükselmesi ile kişi, hayatın bir savaş alanı olmadığını, bir gelişim süreci olduğunu fark etmeye başlar. Bu süreçte başkalarına anlayış gösterir, onlarla her şeyi paylaşmaya çalışır. Böylece dostluk ve arkadaşlığa her gün biraz daha fazla önem verir. 

Sevginin alınıp verilmesi de bilgeliğin başladığına işaret eder; çünkü sevgi ile beraber kişinin anlayış yeteneği gelişir. Bu yeteneğin gelişmesi ile birlikte kişinin zihninde “kim ve ne” olduğuna dair bir merak uyanır. İşte bu merak tüm potansiyel güçleri, harekete geçirmek üzere yerinden oynatır. Potansiyel güçlerin uyanması, kişisel gelişmeyi hızlandırır. 

Bilgelik yolunu seçen insan, hayatının kontrolünü eline almış demektir. O, artık kendi hayatının efendisi olmuştur. İşlerini de mümkün olduğu kadar oluruna bırakır. Oluruna bırakmak, kişinin kendi içinde olduğu durumu fark etmesi ve bu fark ettiklerine uyum sağlamasıdır. Bu süreçte kendini zorlama yoktur. Kendini geliştiren birey, her zaman “olmakta olan” kişidir. 

Her insan bilgelik kapasitesine sahiptir. Ancak bu yüksek bilinç seviyesine ulaşmak belli bir zaman ve enerji harcanmasını gerekli kılar. Çaba sarf edilmezse kişinin içinde bulunan bu gizli ışık söner. Işığı söndürmemek için insanın yapısında bulunan ve bir araya geldiklerinde bir güç oluşturan sevgi, dostluk ve yardımlaşma gibi insanî özelliklerin geliştirilmesi şart.

Bilgelik, kişiyi üretken olmaya teşvik eder. Bu bakımdan toplumlar için bilgeliğin önemi büyüktür. Bir toplumda bilge insanların sayısının artması, o toplumun her alanda gelişmesini sağlar. 

Derleyen: Erol Yurderi

Kaynak: Bilgeliğe Yöneliş

Dr. Zülfikar Özkan

Hayat Yayınları, İstanbul, 2000


SEVGİNİN ETKİSİ

 

Sevgiyi incelediğimizde, onun bitmez tükenmez bir kaynak olduğunu keşfederiz. Bu kaynak sayesinde fiziksel, ruhsal ve tanrısal dünyaların değişik ortamlarıyla haberleşebiliriz. Daha önce de gördüğümüz gibi, tüm enerji titreşimleri kendilerini değişik frekanslarda gösterirler. Demek oluyor ki, sevginin gücü, iç dünyamızın kuvvetlerinden çok daha etkili (yüksek ve hızlı) titreşimler sergilerler. Bu gerçeğin farkına vararak, onların günlük yaşamımızda kendilerini ortaya koymalarını keşfedebiliriz.

Sevgi, özgürlük kaynağı

   Sevginizin ateşini körükleyin, sizi boğan ve sizin hareketinizi kısıtlayan bütün bağları yakıp yok edin. Sevginizin parıldayan ışığı utanma, acı ve korkuların barındığı karanlık bölgeleri de yok edececektir. Işığın belirmesini sağladığınız anda, tüm bu saydıklarımızın kaybolduğunu göreceksiniz!.

Sevgi, korkunun karşıtıdır. Kişi kendini üzgün, bunalımda veya yalnız hissediyorsa, bu onun sevgi eksikliği yaşaması yüzündendir. Eğer sevgisinin ateşini biraz olsun canlandırabilirse, küllerden tekrar doğduğunu ve yeniden parıldadığını görürsünüz. 

 

  Düşmanlığa karşı sevgi

 

  Kişi kendini sevmeyi ve içindeki yaşam ateşini körüklemeyi öğrendiği zaman, bu ışığı başkalarına da yayabilir. Düşmana karşı beslenen sevgi, tümüyle özgür hareket eden ileri seviyedeki ruhlardan ödünç alınmış bir yöntemdir.

  Bildiğiniz gibi, sevginin gücü sınırsızdır ve her tarafta bulunur. Üstad Peter Deunov, bu konuyu şöyle dile getirmiştir.

 

  “Sevgi yolu, tehlikesizce yürüyebileceğimiz tek yoldur. Aşk kuvvetlidir, yolu üzerinde karşılaştığı tüm engelleri yokeder. Sevgiyi, dünyadaki tüm kötülüklere karşı bir zırh gibi giy. Bu zırh, hiçbir silahın delemeyeceği tek kalkandır.”

 

  Sevgi eksikliği

 

  Sevgi eksikliği, kendini, içimizde hissettiğimiz büyük bir boşlukta gösterir. Sevgisiz kişi kayıtsız olur. Doğdukları andan itibaren, herhangi bir insanla iletişim kurmamış, en ufak bir sevgi almamış çocukları düşünün. Onları yaşamdan, ışıktan yoksun, boş gözlerle bakarken görürsünüz. Yine yaşam içinde, çökmüş, hasta dolaşan bu yetişkinler, yaşam kaynağı olan sevgiden kopukturlar. Kişinin mutluluğu, sevginin gizemli ateşine sahip olduğunun bilincinde olmasına bağlıdır. Bu ateş, güzel veya çirkin, herşeye bir anlam verir. Ruh, bu bağlantıyı kurduğunda, ışık yaymaya başlar. Konuya yine Peter Deunov ile devam edelim.

 

  “Cennet sevgidir. Sevgi müziktir. Tanrısal sevgiye daldığınızda ve titreşimlerini hissettiğinizde, hayatın senfonisini anlayacaksınız. 

  Bir çiçeği güneş ışığından uzaklaştırınca, peşinden meydana gelen büyük değişikliği bilirsiniz. Bir varlıktan sevgiyi alırsanız, yine aynı sonucu elde edersiniz.” 

 

  Sevgi eksikliği, kişiyi, korku, üzüntü, hastalık, nefret gibi olumsuzlukla yüklü güçlere karşı korumasız bırakır. Kalbinizi sevgiye açın ve aynı anda, ışıktan kaçan bu istilacıları derin karanlıklara doğru kovalayın.

 

  Yeni yaşam

   

  Şu anda içinde bulunduğumuz çağ, güneşin doğuşundan önceki döneme benzer. Karanlık dağılır, kuşlar ötmeye başlar, tan kızıllığı dağın zirvesini okşar. Kendimizi yücelme anında buluruz: güneş doğar, aşk kendini gösterir.

 

  “… eski yaşamda, aşk neşeyle başlar ve acıyla biterdi. Yeni yaşamda, aşk neşeyle başlar ve öyle kalır. Sevgi ve Neşe, Barış’ı doğurur.  

Sevgi tüm insanları birleştirecek yepyeni bir kültür oluşturacaktır. Sevgi, tüm varlıkları büyük bir uyum içinde birleştirir. Sevgi yaşama mükemmel bir birlik getirir. Tüm insanların düşüncelerini ve kalplerini birleştirir ve adına sevgi dediğimiz olguyu bütün kozmoza işler.

 

  Hepimiz içimizde her gün bizi biraz daha canlandıran bu alevi hissediriz. Üstad Peter Deunov bize yaşamaya başladığımız bu yeni dünya hakkında şunları söylüyor:

 

  “Dünyayı yeniden oluşturacak ve düzenleyecek olanlar, aydınlanmış ve bilinçli varlıklardır. 

  Bilgi ve aşk’ın yasalarına göre, dünyamızda zengin ve yoksulların yardımlaşacağı, bilgi ve cahillerin eşit olacağı, genel, yeni bir kardeşlik doğacaktır: Bu yepyeni bir kültür olacak ve sevgi şimdi bizi bu kültüre katılmaya çağırıyor. Onu dinlemeye, onun için çalışmaya hazır mısınız? 

  Çağımızın büyük acıları ve düzen bozuklukları, tıpkı büyük bir kültürün doğum sancıları gibidir. Bu patırtının ve kargaşanın ortasında kişide evrensel sevgi fikri doğacaktır. Güçlük kaynaklar, insanların kalplerinden akacaktır. İlerlemenin yasaları böyle haber veriliyor. Kişinin bilinci, belli bir gelişme düzeyine geldiğinde, sevgiye çevrilecektir.

 

  Bu sevgi enerjisinin galip geleceği, daha iyi bir dünya umuduyla…

 

 

“Ben Enerjiyim!.” adlı kitaptan alıntıdır.


  Ben Enerjiyim!.  

Chislaine D. Martel

Çeviren. Arzu Ünel

Arıon Yayınevi, İstanbul, Kasım 1995