7 Şubat 2010 Pazar

Sabırla bekle gönül! En geç sûrun sesi duyulduğunda tutacak ellerinden Resuller Resulü...

Olmaz gönlüm, olmaz öyle! Keskin sirkenin akıbeti malûm. Dört mevsimi yaşayan bir cennetin bağrında büyüdün de sen, onun için böyle bir baharı ve yazı özlersin. İstersin ki çabuk geçsin fırtınalı sonbahar, ayaza durmasın kışlar. Dedim ya, sen dört mevsim hesabını yaparsın yaşarken duygularını. Ama bilmelisin herkes buralı değil. Bilmelisin, güneş görmeyen yurtlar var. 

Olmaz gönül, olmaz öyle. Yükün ağır bilmekteyim, baharı yaşamayanlarla kış nasıl geçer; onu da bilmekteyim. Ama şunu da bilmekteyim ki, sabredebildiğin ölçüde yaşarsın. Eminim ki, hayat sabra denktir. Ve sabır, tahammülün bittiği yerde filizlenir, maneviyat çeperlerini genişlettikçe boy atar, sırf Yaradan'ı düşünerek fiiliyatta bulunduğun zaman neşv ü nema bulur. 

Sabır gönlüm, sabır! İçine çekerken, zehir gibi gelir tadı, boğulacağını zannedersin. Kanın çekilir yüzünden, bembeyaz olur sîman; yutkunursun, geri döner içinde düğümlenenler. Başını eğmek istemezsin; ama kaldıramazsın da öyle göklere doğru. Ağlarsın, gözyaşın akmaz. Haykırmak gelir içinden, zangır zangır gürültüler habercisi olur titreyen ellerin. Konuşursun yalnızca kendinle, dökersin içini; senden başkası duymaz bilirsin bunu. Sitemlerin dillenir haklı olduğunca, bağırırsın rahatlarcasına, ama sadece kendi içinde, ama sadece Yaradan'la baş başa. Sonra gözlerin... Gözlerin nihai nokta olmak ister en sonunda. Durur öylece, bakar, bakar... Ve kimseler fark etmez neden donuklaştığını, kimseler anlamaz anlatmak istediği çifte derin mânâyı... Sonra çekip alıverirsin anlamlı bakışlarını ruhunu bir kenara bırakmışlardan. Yüzünü çekersin, yalan dünyanın yalancılarından. Alnındaki kırışıklıkları alıverirsin haberi olmayanların önünden. Doğruca bırakırsın asıl dergâha. Bağrına cennetler sığan seccadenin secdeliğine. Ve başlar böylece sabır maratonun. Korkma gönül, sen hele azmet sabır için, yüreğini koy ortaya, gör ne mânevî hediyeler paketliyor Yaradan... 

En masumane tavırlarına gaddarca yaklaşanlar olacak belki. İçindeki çocuk hafife alınacak... Anlatmak istediklerin değil, anlaşılamamış yanların konuşulacak. "Olsun!" diyeceksin, yüzündeki gülümsemeyi kaybetmeden. Yine de hüsn-ü zan edeceksin. Allah için söylediğini yine Allan için olduğu yerde bırakacaksın. Yaradanı alıp yüreğine, sırtını dayayıp tevhidin çınarına, akıbeti ukbâda düşüneceksin. Ve kalbin şöyle bir hafifleyecek, damarlarına giden iyimserlik yolunu tıkamadığından... 

Üzülüp acı çektiğin anlarda çileni hafife alanlar olacak belki... Öyle bir yanacak ki için, kimseye anlatamayacaksın. Günlerce ağlayacaksın gözyaşının lâhutî ikliminde. Sonra en yakınındaki, en yüreğindeki vuracak hislerini... Canım dediğin dönecek sırtını. Bir "ah!" çekeceksin derinden ve anlamaya çabalarken empatinin gücüyle, arkanı döndüğünde kimse kalmamış olacak. "Sabır" diyeceksin, yine sabır... Eyyüplerin torunluğuna yakışır sabır... "Bugün Allah için ne yaptın?" sorusu geldiği an kulağına, vereceği cevabı bulamayanların tedirginliği değil, en zor imtihanını başarıyla vermiş öğrencilerin rahatlığı olacak ruhunda. Başını yastığa koymadan "elhamdülillah" diyecek, rüyanda cennetten kesitler izleyeceksin belki... Ve sabaha erdiğinde, avucunda tuttuğun tesbih tanesi yine "yâ sâbır"la şakırdayacak... 

Faltaşı gibi açılıp kalacak gözlerin bazen de... Çok şaşıracaksın, çoook! Ya gönül... Kalb kırmak çok kolay oldu, kalbin değeri pazarlara bile çıkartılmaz oldu. Tatlı sözü unutanlar çok, şu hengâmesinden sallanıp duran asırda! Aldırma diyemem, aldıracaksın elbet, hislenip içerleyeceksin belki. Zannediyor musun ki, yüreğine aldıklarına söylediğin nazenin kelimeler, boşta kalır! İnanıyor musun ki, sevdiklerin için kurduğun lâtif cümleler, öksüz bırakılır! Yok gönül, yok! Sahibi var hepsinin. Bırak duymasın insanlar, bırak sertliği onlara! Bırak, tabularına kale yapsınlar! Yeter ki sabret gönül, asıl sahibini düşünüp sabret, başını sonunu kestiremediğin olaylarda bile... 

Bırak vursunlar ayıbını yüzüne, bir kusuruna binler cefâ taksınlar. Yaradan'ın "Settar" ismi, beşerin hükmüne mi kalmış. Sen sabret gönül... Felaket tellalları susmasınlar isterlerse? Olumsuzluğu yaymanın zevkine doyamayanlara inat, bütün güzel düşüncelerini yay sere serpe. Zehrini ağzında taşıyan yılanın başını ezemesen de, bal damlasın dilinden. İbrahim'in (as) ateşleri, gül olurken mi sunmuş Dostların Dostu şu ayetini: "Güzel söz, güzel bir ağaç gibidir ki onun kökü sabit, dalı ise göktedir." Sabır gücünün tükenirliğinden korkarsan bir gün, gel gir şu dizelerin sırlı havasına... İnan, kimse üzemez seni orda. Ve uzan o ağacın dallarından ötelere... Uzat ellerini ve bekle. Sabırla bekle gönül! En geç sûrun sesi duyulduğunda tutacak ellerinden Resuller Resulü. Pes etme, sabret gönül, sabret!...

 


alintidir

GÖNÜL

Aşkı bilmeyene tuhaf gelir sözümüz… 

Gönül… 

Aşkı bilmeyen, bizim bu kelâmımızın cebinde sakladığı merâmı da çözemez! 

Unutma, ey yâr için yardan attığım deli gönlüm! 

Yâr dediğimiz gökte hilâldir ve naz ederek salınır. 

Biz dahi yıldız olduk o yâre… 

Unutma! 

Gök, siyah kadife kaftanını giydiği vakit, hilâl, yıldızsız gezemez! Bundan gayrı söze ne hâcet… 

Yâr hilâlim olmuş ya, Hak emriyle helâlim de olacak işte… 
Gözüm kapıda, kulağım kirişte…

Her Kul Onun Aşkıyla Doğar .... 
Hey gönül hey! Sık dişini az kaldı… 

Yakındır yâr perçeminde gölgelenişimiz. 

Duaların ayak sesiyle uğuldayan duvarlar, kavuşmak üzre Hak’ka yalvardığın demlerin yankısıyla şenlenir artık… 

Bahtın kara giymeye merak edişine karşı gözümüzü kararttık… 

Duy gönül duy! Vakit kavuşmak vaktidir gayrı… 

Hem… Olmaz böyle yârdan ayrı!

"Aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar
sökülmez imiş.
Aşk ile insan elbet güneşe benzer ve aşksız gönül misali taşa benzer
hayat ı aşka bölünce aşk çoğalır;
bütün hayatları toplasan geriye Aşk kalır….”



alintidir

Mevlana demis ki:


Mevlana demis ki: 

Sonsuz bir karanligin içinden dogdum. 
Isigi gördüm, korktum. 
Agladim. 

Zamanla isikta yasamayi ögrendim. 
Karanligi gördüm, korktum. 
Gün geldi sonsuz karanliga ugurladim sevdiklerimi. .. 
Agladim. 

Yasamayi ögrendim. 
Dogumun, hayatin bitmeye basladigi an oldugunu; 
aradaki bölümün, ölümden çalinan zamanlar oldugunu 
ögrendim. 


Zamani ögrendim. 
Yaristim onunla... 
Zamanla yarisilmayacagini, 
zamanla barisilacagini, zamanla ögrendim... 

Insani ögrendim. 
Sonra insanlarin içinde iyiler ve kötüler oldugunu... 
Sonra da her insanin içinde 
iyilik ve kötülük bulundugunu ögrendim. 

Sevmeyi ögrendim. 
Sonra güvenmeyi... 
Sonra da güvenin sevgiden daha kalici oldugunu, 
sevginin güvenin saglam zemini üzerine kuruldugunu 
ögrendim. 

Insan tenini ögrendim. 
Sonra tenin altinda bir ruh bulundugunu. . . 
Sonra da ruhun aslinda tenin üstünde oldugunu ögrendim. 

Evreni ögrendim. 
Sonra evreni aydinlatmanin yollarini ögrendim. 
Sonunda evreni aydinlatabilmek için önce çevreni aydinlatabilmek
Gerektigini ögrendim. 

Ekmegi ögrendim. 
Sonra baris için ekmegin bolca üretilmesi gerektigini. 
Sonra da ekmegi hakça ülesmenin, bolca üretmek kadar 
önemli oldugunu ögrendim. 

Okumayi ögrendim. 
Kendime yaziyi ögrettim sonra... 
Ve bir süre sonra yazi, kendimi ögretti bana... 

Gitmeyi ögrendim. 
Sonra dayanamayip dönmeyi... 
Daha da sonra kendime ragmen gitmeyi... 

Dünyaya tek basina meydan okumayi ögrendim genç yasta...
Sonra kalabaliklarla birlikte yürümek gerektigi fikrine vardim.
Sonra da asil yürüyüsün kalabaliklara karsi olmasi gerektigine vardim.

Düsünmeyi ögrendim. 
Sonra kaliplar içinde düsünmeyi ögrendim. 
Sonra saglikli düsünmenin kaliplari yikarak düsünmek
oldugunu ögrendim. 

Namusun önemini ögrendim evde... 
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk oldugunu; 
gerçek namusun, günah elinin altindayken, günaha el 
sürmemek oldugunu ögrendim. 

Gerçegi ögrendim bir gün... 
Ve gerçegin aci oldugunu... 
Sonra dozunda acinin, yemege oldugu kadar hayata da 
"lezzet" kattigini ögrendim. 

Her canlinin ölümü tadacagini, 
ama sadece bazilarinin hayati tadacagini ögrendim. 

Ben dostlarimi ne kalbimle nede aklimla severim. 
Olur ya ... 
Kalp durur ... 
Akil unutur ... 
Ben dostlarimi ruhumla severim. 
O ne durur, ne de unutur ... 

MEVLANA

     

EY KAR!

ey kar!

Rabbine asi gelmiş bu yüreğin üzerine yağ rahmetinle,şefkatinle.yüreğim kirlenmiş bu şehir gibi.şimdi yüreğinde,şehrinde temizlenme vaktidir.insan hazreti insan olamamış insan elinin değdiği herşey kirlenmiş.ey kar rahmet rahmet yağdır üzerimize rabbin affını.ey kar yüreğimi bu günahlarımın ağırlığından kurtar,günahlarımı erit sıcağınla.

 

Ey her bir kar tanesini yeryüzüne indiren melekler!ben insanoğluyum,hani o dünyada bozgunculuk çıkartan varlık,öte yanadan yeryüzünün halifesi kılınmışım.ey her bir kar tanesini yeryüzüne taşıyan melekler,gözyaşlarımla yıkadığım,sonya yüreğime akıttığım pişmanlığımı çıkarın rabbin huzuruna.umulur ki kovulmuşlardan değilimdir.ey azametiyle kara bürünmüş dağlar haklıydınız,taşıyamadıınz emaneti.şüphesiz biz cahil insanoğlu yüklendik emaneti.şimdi emanete hiyanet ettiğimiz ihanetin altında eziliyoruz.

 

Ey kar tanelerini yeryüzüne indiren melekler dualarımı,pişmanlıklarımı rabbimin huzuruna çıkarın.

Her bir kar tanesini melekler taşıyorsa yeryüzüne,her yalanı bin şeytan taşıyor olmalı insan yüreğine.her yalan kirletiyor olmalı yüreğini insanın ve insan kendini kirletiyor.şimdi temizlenme vakti ey kar,dinleme vakti,yalanlardan,günahlardan kirlenmiş kalbimi rabbın rahmetiyle temizle.yağ üzerime ey kar rahmet,rahmet yağ.yağ ki yüreğimde kalmasın günah.beni günahlarımın ağırlığından kurtar rabbim.ey her bir kar tanesini bir meleğiyle yeryüzüne indiren rabbim günahlarımın ve yalanlarımın ağırlığından sana sığınıyorum.karların sıcaklığında temizle beni.

 

Senki beni yeryüzüne halife kıldın,ben ki cahillik ettimde günahın halifeliğine soyundum.şimdi üzerime yağan her bir kar tanesini benim için indiriyorsun biliyorum.her bir kar tanesi meleklerin elçiliğinde bana verilmiş bir mektuptur biliyorum.ve okuyorum rabbim okudukça ruhum yeniden üfleniyor bedenime sanki.seni bir kar tanesinde bile okumak,görmek.yüzümü nereye dönersem döneyim biliyourm ordasın ve şimdi yüzümü kara döndüm ve seni gördüm rabbim..yüreğim büyük bir saygıyla ve selamla karşılıyor meleklerinle gönderdiğin kardan mektupları.

 

Ey her bir kar tanesini yeryüzüne,yeryüzünün halifesinin üzerine indiren melekler üzerime yağdırın onun aşkını.yağdırın ki üzerimde onun aşkından başka aşklara yar kalmasın.allahım yüreğimi bir kar tanesi kadar yumuşak,sıcak ve temiz eyle.eyle ki sana yakışan temiz bir aşkdır.tertemiz bir aşkla varayım huzuruna ve karlar yağsın aşkların üzerine...yağsınki kirlenmesin aşk..........sözüm bitti ey kar,şimdi sen konuş,şimdi yağ gönlüme..... netten alıntı