7 Şubat 2010 Pazar

GÖNÜL

Aşkı bilmeyene tuhaf gelir sözümüz… 

Gönül… 

Aşkı bilmeyen, bizim bu kelâmımızın cebinde sakladığı merâmı da çözemez! 

Unutma, ey yâr için yardan attığım deli gönlüm! 

Yâr dediğimiz gökte hilâldir ve naz ederek salınır. 

Biz dahi yıldız olduk o yâre… 

Unutma! 

Gök, siyah kadife kaftanını giydiği vakit, hilâl, yıldızsız gezemez! Bundan gayrı söze ne hâcet… 

Yâr hilâlim olmuş ya, Hak emriyle helâlim de olacak işte… 
Gözüm kapıda, kulağım kirişte…

Her Kul Onun Aşkıyla Doğar .... 
Hey gönül hey! Sık dişini az kaldı… 

Yakındır yâr perçeminde gölgelenişimiz. 

Duaların ayak sesiyle uğuldayan duvarlar, kavuşmak üzre Hak’ka yalvardığın demlerin yankısıyla şenlenir artık… 

Bahtın kara giymeye merak edişine karşı gözümüzü kararttık… 

Duy gönül duy! Vakit kavuşmak vaktidir gayrı… 

Hem… Olmaz böyle yârdan ayrı!

"Aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar
sökülmez imiş.
Aşk ile insan elbet güneşe benzer ve aşksız gönül misali taşa benzer
hayat ı aşka bölünce aşk çoğalır;
bütün hayatları toplasan geriye Aşk kalır….”



alintidir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder