9 Kasım 2009 Pazartesi

Yagmur Damlasi

 Yagmur Damlasi

"Ey insan! Yúce Mevlá seni topraktan yaratti; 
sen de toprak gibi alcak gónúllú ol. 
Sana buyuklenme yarasmaz. 
Yuzunu alcak tut, bas kaldirma, hirsa kapilma, dunyayi yakma. 
Madem ki Allah seni topraktan var etmis; 
atese benzeme. Atesin mizaci kibir ve gururdur. 
Ates vaktiyle basini dik tutup kibirlenirken toprak acz ve tevazu gosterdi. 

Onun icin ondan mel'un seytanlar yaratildi, 

topraktan ise serefli insan yaratildi.
Bak bu konuda bir ornek vereyim: 

Buluttan denize bir damla dustu.
Damla denizin genisligini górúnce utandi, 

kendinin hicbir kiymeti olmadigini sandi ve 
'Denizin oldugu yerde ben ne oluyorum? 

Dogrusu o varken ben yokum.' dedi.
Damla kendisini bóyle hor górúnce bir sedef onu yuttu, 
sulara karisip telef olmadi. 
Sedef onu bagrina basarak naz ile besledi, 

felek onun isini óyle guzel yúrúttú ki, 
padisahlarin taclarina layik cok kiymetli iri bir inci oldu.
Damla alcak gónúllúlúgú sayesinde cok deger kazandi, 
yokluk kapisini caldigi icin varlik buldu."


S.Sadí Sirazí Bostan k.s.

Abdullah S.Demirtas

1 Kasım 2009 Pazar

KALBİ GÜZEL İNSANSIN


KALBİ GÜZEL İNSANSIN 

Karanlıkta bir ışık, gökte parlayan aysın 
Yüreğin sevgi dolu, sevgini yansıtansın 
Sevgiyle yol alırken, ışığını saçansın 
Sönmez ışığınla sen, yol almaya çalışansın 
Yolların açık olsun, kalbi güzel insansın 

Sesinde bir ahenk var, hoşta bir güzellik var 
Okuduğun şarkıda, şiirlerde bir tad var 
Yüreğinse sımsıcak, sıcacık bir kalbin var 
İnsana huzur veren, hoşta sohbetlerin var 
Mertsin, yiğitsin, cansın, kalbi güzel insansın 


Bazen neşe dolusun, bazen biraz kırılgan 
Bazen çok şakacısın, bazen biraz alıngan 
Ara sıra küssen de, gülerek selamlayan 
Nasıl kızılır sana, kızamıyorum inan 
Sen dünyalar tatlısı, kalbi güzel insansın 



Dış güzelliğinden çok, ruh güzelliği dersin 
Arkadaşlıklarda sen, buna önem verensin 
Yüreğin sevgi dolu, ard niyet hiç bilmezsin 
Ne kadar sevilirsen, bir o kadar sevensin 
Sen arkadaş canlısı, kalbi güzel insansın 


Dilerim bu güzellik, hep böyle sürüp gider 
Sevgisizlikler senin, hep uzağından geçer 
Sevenlerin seninle, gönül birliği eder 
Sevgi dağarcığına, sevgiler eşlik eder 
Sen sevilmeye lâik, kalbi güzel insansın… 



İNŞALLAH HAKİKATEN KALBİMİZ GÜZEL 

OLUR DA RABBİMİZ DE BİZİ SEVER.. 

BU ÜMİTLE YAŞIYOR VE 

HERKESİN SONUNUN HAYIRLI OLMASINI 

CANI GÖNÜLDEN DİLİYORUM.. 

RABBİM 

CÜMLE ÜMMET-İ MUHAMMEDİ 

HER TÜRLÜ KÖTÜLÜKLERDEN KORUSUN.. 

AMİNN! ! !

alıntı

26 Ekim 2009 Pazartesi

Sevda cakillarimi? servet incilerimi?..‏


 Bir padisahin saraylarda, bag ve bahcelerde, gúller, yaseminler, papatyalar, 
nilúferler arasinda búyúyen bir kizi vardi. Yetiskin bir kiz oldu. 

Gúnú geldi; evlenecekti. Onun gonlúnu celmek, gozúne girmek,

 kendini ona begendirmek icin erkekler yarisa girdi. 
Onun gónlúnu almak icin gencler, yigitler, deneyim sahibi buyúk ustalar, sóz ustalari, 
sanat ustalari, maharet ustalarl inciler, múcevherler, 

elmaslar toplamaya, aramaya, satin almaya koyulmuslardi. 

Bir de bunlarin arasinda bagri yanik bir asik vardi. O, 
bu kizi bir kere górmús ama gózlerini bir daha ondan ayiramamisti. 

Gózlerini ona vermis fakat bir daha alamamisti. 

Gózleri, cehresi, diger gúzellikleri, cazibesi ve muhabbeti 
gonlúne kadar inmisti. Hep onu gózlerinde tutuyor, 

gónlúnú atlas bir diba gibi ona sariyordu. Hayat icinde dolasiyordu ne ki, 

akli da fikri de hep ondaydi. Bir kere onda kalmisti bútún benligi; 
bútún varligi, artik istese de ondan alamiyordu kendini. 

Her dem onun hayaliyle yasiyordu. 
Bir gun evlenecegi, insanlarin onun gónlunú almak icin inci,

 kiymetli tas ve múcevher topladiklarini duydu. Akli basindan gitti. 

Ne yapacagini bilmiyordu. Deneyimli bir ihtiyara sordu:
inci nedir; ben ómrúmde ne górdúm ne de duydum dedi.
Ihtiyar: "Oglum!" dedi. inci, gúzel kadinlarin pamuk gibi gógúslerini, 

kar-beyaz boyunlarini daha da gúzel, dahada alimli hale getiren bir sústúr. Denizde bulunur.
Sevdali adam dedi: Ey erdemli, bilge adam! Deniz nedir? Nerede bulunur? 

Ben ómrúmde ne deniz górdúm de isittim.
ihtiyar dedi: Buradan yaya olarak 6 ay boyunca d dinlenmeden gideceksin; 

bu mesafeyi aldiktan sonra soracaksin. 
Orada mavi, engin, dalgali búyúk bir su bulacaksin. 

iste onun adi denizdir ve inci dedikleri de onun icinde bulunur.
Sevdali adam hemen yola koyuldu. Dere tepe demedi gece gúndúz 

durup dinlenmeden, sabah aksam, sicak soguk dinlemeden ilerledi. 

Sonunda denize vardi. Aradiklarini bulup topladi ve hemen donmek icin tekrar yola koyuldu. 
Carcabuk geri dondú. Her seye ragmen aradan tam bir yil gecmisti. 

Durup dinlenmeden dogrudan saraya vardi. 
Bir goruste vuruldugu sevgilisine yetismek icin kalabaligi yardi gecti. 

Yakisikli, delikanli, yigit adamlar sevgilisin 
eteklerini inci ve mucevherlerle doldurmuslardi. 

O da durup kendi kendine acaba hangisini secsem diye soruyor; 
acaba hangisi daha búyúk, hangisi daha parlak, hangisi daha asil, daha degerli diye dúsúnúyordu.
Sevdali adam gitti, onun ónúnde durdu. Dagarciginda ki taslarin hicbirini almadan,  

dóktú ónúne, sevdigini eteklerini bu taslarla doldu. 
insanlar sasirdilar, dudak búktúler; kahkahalarla gúldúler: 

Sevdali adam, cakil tas larini doldurmustu sevgilisinin eteklerine.  
Cúnkú cakil taslari ile incileri birbirinden ayiracak ne bilgisi ne de zamani olmustu.

Sevgilisi dóndú ona:
"Nedir bu gerirdigin?" diye sordu.
O da tuttu hikayesini bastan sona anlatti ona. Sevgilisi o zamana kadar gelen bútún incileri, 
múcevherleri bir kenara itti. "Bu cakil taslari benim icin her seye deger" dedi. 
"Bunlar sirf benim icin derlendi. 6 aylik mesafeden yalniz benim icin omuzda taisinarak getirildi. 
Sen benim gónlúmún kadrini bilirsin. Ben sana verdim gónlúmú. Artik gónlúm senin, tenim senindir. Diledigini yap."
Sevdali adam, bir sevginin gúcúyle inciler ve mucevherlerden daha búyúk bir deger kazanan cakil taslarina bakti; 
bir de onlar sayesinde gónlúnú kendine veren sevgilisine. Asil marifet bu taslarda degil diye dúsúndú. 
Onlari degerli kilan dedi gonlumde tasidigim sevdaya bir nebze olsun, isik tutmalari, kalbimdeki dúnyami aydinlatip 
sevgilimin orayi gormesini saglamalaridir. Sevgili de zaten inci, mercan, múcevher arayan degil, onlar gibi guzel bir 
kalp tasiyan insani arayandir. Onun gozúnde sevdaya isik tutmayan her kiymetli esya (mucevher de olsa, elmas da olsa) kupkuru, 
alabildigine soguk ve sert bir tastan baska bir anlam tasimaz. Sevgilinin, sevgiliyi secerken, gózú incilerde, mercanlarda olamaz. 
Sevgiliyi parada/pulda, bagda/bahcede, evde/sarayda arayan hayatina hakim aramaktadir. 
Aslinda o, kendini teslim edecek bir efendi arayan bir kóledir. Ne ki; bunlardan akil ve kalbini kurtaramayan sevda ilkesine adim atamaz. 
Ruhen ve kalben ózgúr olmadan, ózgúrlúk havasina alismadan sevgi atmosferine girmek, orada gonlúnce nefes almak, 
muhabbet havasini teneffús etmek mumkun de-gildir.Kim ona sevgili diyebilir; kim onunla kendine sa-
 
(insan sevdigini kapatir diye bir yaklasim vardir. Kem gozlerden sakinir, himaye eder, korur anlaminda olsa belki bir yorumu bulunur; cogun, kiskanma, góz actirmama, sagini solunu fark etmesine izin vermeme anlaminda bir pevresini kapatma anlamina gelir. Seven aslinda kapatmaz; ózgúrlúk verir, bagimsiz hareket etmesine katkida bulunur; gelismesinin yollarini gosterir, cigir acmasini saglar.)
 
dece bir kere verilmis olan aziz hayatini paylasabilir; dahasi, onunla kim bir sofrada oturmak, 

bir bahcede gezinmek. bir mecliste sohbet etmek ister?
Sevdali adam, sevgilisinin gónlúnú fethetmis ve onu kurtlara yem olmaktan kurtarmisti. 

Ne ki, sevgilisinin bu sozleri karsisinda sevinmemis; muzaffer bir komutan, 

pesin satan bir túccar, ekini yedi veren bir ciftci gibi gururlanamamisti. 

Cúnkú bir kalbe girmek, bir kalbe sahip olmak, bir kisinin kalbini teslim almak nispeten kolaydi. 

Alti aylik gece-gundúz durup dinlenmeden calismasiyla kolay olani basarmisti. 

Simdi daha agir bir sorumluluk ve belini búken bir yúk altinda oldugunu hissetmeye baslamis: 

Cunku bir kalbi korumak, tazeligini, kórpeligini, inceligini dikkate almak ve her nefeste 

onun úzerinde titremek de kolay degildi. Kirip dokmeden, sacip savurmadan yolda zayi etmeden 

bir hayat boyu titizlikle en nadide ema net olarak tasimak ancak cok buyúk vefa erlerine, 

sadakat yigitlerine nasip olabilirdi. Artik kendini, en Buyuk sóze, 

en Buyúk Va'dine sadik kalmaya ozen gosterdigi kadar. 

Aziz Emanate de gozú gibi bakmakla yúkúmlú hissediyor du. 

Bu his ve duyarlilik uzun olan yolunda kendisinin onemli siginak ve dayanaklarindan 

birini olusturuyordu En búyúk saadetin insana cok búyúk sorumluluklar yúkledigini 

simdi iliklerine kadar hissediyordu.

Tanri eregi dogrultusunda oldugu icin insanlara iyiyi gúzeli ve sevgiyi 
yasama yetisi vererek onun kulli nizama dogru yonelmesini ve onu 
yasamasini saglamistir. Tanri evreni degismez bir dúzene baglamistir. 
Kendimizi, kendimizdeki insani sevmek de Tanriyi sevmektir. 
Zira o bunu ister ve kendisi bizdedir...(Malebrache 1638-1715)
 
DR. MEHMET YOLCU

(Tanriyi Sevmek Kadar Gzel Yasamak)

kitabindan alintidir. 


 



BİR KİTAPTAN ALINTI‏

YÜKSEK SEVGİ KIRILGAN OLMANI GEREKTİRİR. ZIRHINI BIRAKMAK ZORUNDASIN. BU ACI VERİR. SÜREKLİ OLARAK SAVUNMADA OLMAMALISIN. HESAPÇI ZİHNİNİ BIRAKMAK ZORUNDASIN. RİSKE GİRMEK ZORUNDASIN. TEHLİKELİ BİR ŞEKİLDE YAŞAMAK ZORUNDASIN. KARŞINDAKİ SENİ İNCİTEBİLİR; KIRILGAN OLMANDAKİ KORKU BUDUR. DİĞERİNDE BULACAĞIN KENDİ YANSIMAN ÇİRKİN OLABİLİR, SIKINTI BUDUR. 
ANCAK AYNADAN UZAK DURARAK GÜZELLEŞEMEYECEKSİN. MEYDAN OKUMA KABUL EDİLMELİDİR.
KİŞİ SEVGİNİN İÇİNE GİRMEK ZORUNDADIR. BU YARADANA DOĞRU İLK ADIMDIR VE O ARADAN ÇIKARILAMAZ. SEVGİ BASAMAĞINI ARADAN ÇIKARMAYA ÇALIŞANLAR YARADANA ULAŞAMAYACAKTIR. BU MUTLAKA GEREKLİDİR. ÇÜNKÜ BÜTÜNLÜĞÜN FARKINA SADECE DİĞERİNİN VARLIĞI TARAFINDAN KIŞKIRTILDIĞINDA, MEVCUDİYETİNİ DİĞERİNİN MEVCUDİYETİ İLE ZENGİNLEŞTİRDİĞİNDE, SEN KENDİ NARSİS, KAPALI DÜNYANIN DIŞINA AÇIK GÖKYÜZÜNE ÇIKARILDIĞINDA FARKINA VARIRSIN. SEVGİ AÇIK BİR GÖKYÜZÜDÜR. SEVMEK KANATLANMAKTIR. ANCAK SINIRSIZ GÖKYÜZÜ MUTLAKA KORKU YARATIR.
VE VE SEVGİ KAPIYI ÇALDIĞINDA, SEVGİNİN İÇİNE GİRMEK İÇİN YAPILMASI GEREKEN TEK ŞEY , EGOYU BİR KENARA BIRAKMAKTIR. KESİNLİKLE CANINIZ ACIYACAK. BU SENİN TÜM YAŞAMININ İŞİDİR, BU SENİN YARATTIĞIN HER ŞEYDİR; BU ÇİRKİN EGONUN "BEN VAROLUŞTAN AYRIYIM", ÇİRKİN FİKRİDİR ..... BU YANLIŞTIR. 
HEPİMİZ BÜTÜNÜN PARÇALARIYIZ.....kitaptan alıntı

Bakin agliyorum iste...‏

Iki elif miktari uzat acilarimi,
Ne gelirse senden, boynum kildan ince,
Madem ki seni sevmek, çile çekmek,
Seni sevdigimin kaniti olsun; daglanmis bir yürek...

Elif, Lam, Ra... Olsun tüm sirlarim ifsa,
Gönlüm yalniz senin sevdani saklasin,
Madem ki seni bilmek, adini sayiklamak,
Adina kurban oldugumun kaniti olsun; her gece aglamak...

Elif, Lam, Mim... Günahkar titrek ellerim,
'Elif Elif' diye diye senden seni isterim,
Madem ki sana varmak, dikenli yollar geçmek,
Vuslatimin kaniti olsun; kevser suyundan içmek

Agliyorum Iste... ! 
 
Ne çok sey anlatir gözyaslari...Bazen söylenemeyen sözlerin sesi, bazen bir pismanligin diyeti ,bazen de bir sevda nefesi...Sessizligin çigliklaridir aslinda gözyaslari...Anlatilamayani anlatmak ister karsisindakine...Eger anlayabilirse...

Insanoglu bi garip...Sevinir aglar, üzülür aglar, hasret çeker aglar, kavusur yine aglar. Kelimeler kifayetsiz kaldiginda, gözyaslari görev basindadir. Aslinda aglayabilmek büyük bir nimet...Ve aglamak tas kalpli olmadigimizi gösteriyor. Hala insan oldugumuzu, hissettigimizi, DUYGUSUZ olmadigimizi...

Ama bazen gözpinarlarindan asagi süzülemez gözyaslari...Onlar disa akip ziyan etmezler kendilerini...Çünkü çok daha önemli bir görevleri vardir. Içteki bir yangini söndürmek isterler. Göz kapaklarinizin alev alev yandigi, bogaziniza bir seylerin dügümlendigi, burnunuzun direginini sizladigi oldu mu hiç? Dikkat ettiniz mi o anlarda gözyaslarinizin istikameti neresi? En zor olani bu belki de...

Aglamak zayiflik mi? Neden aglamamiz gereken anlarda; yumruklarimizi, tirnaklarimiz avuçlarimizi kanatincaya kadar sikar, bogazimizdaki dügümleri yutkunarak gidermeye çalisiriz? Neden kaçiririz bugulanan gözlerimizi baskalarindan?

Bakin agliyorum iste! Utanmiyorum kimseden...O kadar içime akittim ki gözyaslarimi!...Artik zapdedemiyorum içimdeki çaglayani....

Agliyorum dostlarimin vefasizligi için 
Agliyorum Yaradana vefasizligim için 
Agliyorum özlediklerim için 
Agliyorum özleyip de kavusamadiklarim için 
Agliyorum içimi acitan kalp kirikliklarim için 
Agliyorum istemeden de olsa kalbini kirdiklarim için 
Agliyorum unutulmamasi gerekenleri unuttugum için 
Agliyorum..unutamadigim için 
Agliyorum yaklastikça uzaklastiklarima 
Agliyorum tanidikça çirkinlesenlere 
Agliyorum kiymetini bilemediklerime 
Agliyorum sevsem de yüz bulamadiklarima 
Agliyorum ziyan olan yillarima 
Agliyorum bir ömür aglayamadiklarima...
AMA ISTE BUGUN BU BOSUNA AKITTIGIM GÓZYASLARIMA AGLIYORUM...  
SIMDI ISE SADECE:
agliyorum sükürden aciz kaldigimdan 
agliyorum imtihanda oldugumuzdan 
agliyorum RAHMANI sinirsiz vereni bildigimden 
agliyorum asktan sevgiden muhabbetden 
agliyorum yüregimdeki RAHMET den 
agliyorum gözyaslarim dua olsun 
sözlerin bitdigi yerden halimi bildirene dek 
yüregim dem tutana dek 
aglamaktan gönül kivam bulana dek 
Dualar kabul olana dek 
Rahmetden bir tecelli bulana dek 
agliyoruz gönüller diller ALLAH diyene dek 
agliyoruz ölümsüzlüge erene dek 
agliyoruz MUHAMMED S.A.V.de fani olana dek 
agliyoruz gözyaslarimiz hesaptan kurtarana dek 
ahiret çeyizimiz ALLAH IÇIN AGLIYACAGIZ 
CEHENNEMI SÖNDÜRENE DEK!..
Alinti

14 Ekim 2009 Çarşamba

Bilirim Seversin Sen Seni Seveni...


Bilirim. her gün…

doğmadan kızıllığına yazar adını..

Bilirim her martı dokunmadan denize

Kendi dilince tekrarlar duanı..

Ve her gül açmadan kollarını

Bu dünyaya

Senin kokunu bular yüreğine..

Bilirim düşmez güneş

Toprağın hiçbir zerresine…

Hatırlamadan seni…

Bilirim seversin sen seni seveni….

 Ey beni en çok sevenin en sevdiği

Ey gönlümdeki sevgiye bengisuyunu, okyanus diyarından yudum yudum damlatan…

Kar suları yıkarken ruhumu, ılık bir yağmur damlasının sevdasında, 

yürek atışlarıma merhamet denizinden katreler düşüren…

Ey kalbimin en derin toprağına, avuçlarımda biriktirdiğim dualarıma kattığım, 

kirpiklerimin ıslaklığı ile bezediğim, nazenin çiçeğimin adı…

Sonra, yalnız karanlıklarımın donduran soğukluğunda , yapraklarının gölgesinde bakışlarımı ısıttığım …

Adıyla,en tenha zamanların karmaşasında, içimin dalları kıran fırtınalarını durulttuğum…

Her uyanışımda sabaha, gurubun kızıllığına taze açmış yaseminler aklığında ismini yüreğimle yazdığım…

Ey adıyla, serin rüzgarlarında bedenimi üşüten eylülü, nisanın yeni açmış badem ağaçlarına döndüren… 

içimin dermansız bildiğim dertlerine, sonsuz bir iyileşmeyle deva olan…

Ey seher vakitlerinde soğuk gül yapraklarına ılık dokunuşlarla konan, şebnemlerin nazlı terennümü…

Bütün kar taneleri erguvan dalında çiçek oluyor kökünü ruhuma salan…


adının gölgesine sığınınca günahlardan bizar olmuş yüreğim…

Sana gönderdiğim selamların kabul olma umudunun heyecanıyla, 

dağbaşlarımı kuşatan bencillik dumanlarının arasında, sevmeye dair al laleler açtıran…

İçimde dünyalık nefesler adına r büyüttüğüm bütün mavi kuşları salıyorum semaya… 

uğruna, kendi içimde kendimi tutsak ettiğim her anın zincirlerini koparıyorum zihnimden… 

teselliyi sana yolladığım selamın kabul edilmesi umudunda buluyorum… 

bilir misin Ya Resulullah? Her yıkılışında içimin kaleleri, kalbimin kırıklarını bu umutla sarıyorum… 

yüzüme kapanan kapıların dibinde gözyaşımdan bir ırmakta boğulurken, 

bana uzanan elin sıcaklığı bu umuttan… bütün alınmışlıklarımın, tek başına bırakılmışlarımın, 

darmadağın oluşlarımın sessizliğine düşen tatlı bir terennüm oluyor bu umut… 

içimin burukluğunda, merhametsizlik dağlarken yüreğimin her bir zerresini, 

sabah ezanlarına kadar kapanmayan gözlerimin aminlerine dost ediyorum bu umudun varlığını…

Ey bütün çiçeklerin naif susuşlarının ardında, hiç durmadan söylenip duran sevda ikliminin şanlı adı…

Aynı zaman diliminde atsaydı kalplerimiz seninle… 


Yüreğimiz hissetseydi seni bir kere görmüş olmanın bahtiyarlığını… 

oysa şimdi hercai sevgilerde kanıyor ümitlerimiz… 

Varsa zihnimin kirli dumanları arasında ,dünyaya bel bağlamış iniltili hayatımın ortasında,

hala sevmeye dair kımıldayan bir tomurcuk sana olan özlemimin sıcaklığındandır…

Ya Resulullah bu özlemimizin sınırsızlığına bakıp dua eder misin yüreklerimize? 

secdenin izi alınlarımızdan, amin deyişler gece uyanışlarımızdan ve sana olan sevgi solmayan yediverenler gibi 

hiç silinmesin gönüllerimizden…

Ey beni en çok sevenin en sevdiği…

Bir lale vakti… bir bahar gecesi… 

dudaklarımda sana selamlarla göz kapayışlarım var geceye… 

herşeye rağmen sevilme umuduyla bükülüyor boynum… 

sevginin sonsuzluğuna açılıyor avuçlarımda ruhum…

Ey Rabbim,

en sevdiğinin sevgisini artır ki kalbimde…

senin yanına sevdiğinin sevgisiyle dolu bir yürekle varabileyim son nefesimde…

alıntıdır

12 Ekim 2009 Pazartesi

Ne söylediğin, değil nasıl söylediğin önemlidir”


Ne söylediğin, değil nasıl söylediğin önemlidir”

Sözler vardır gönlünü yaralar, Sözler vardır aklını oyalar,
Sözler vardır kalbini derinden kırar,
Sözler vardır egonu besler…
Hoşlanırsın ruhun şaha kalkar,
İnanırsın derinden yaralar…

Gönülden akan söz yaşanan özdür
Yaşanmayan söz boş bir közdür
Boş sözler ne ifade eder ki yaşanmayınca 
Yakar yüreğini ateşiyle, koruyla…
Közün sıcaklığı yavaşça söner gider 
Geriye kalan külüdür savrulur rüzgarda…

Sözün sıcaklığı, közün sıcaklığı
Hani bunun gerçekliği?..
Gerçek sanılan her duygunun
Nerede ilk ateşi?
Ne zaman yandı,nasıl söndü?
Kim bilebilir bunun cevabının derinliğini?

Gözlere bak sözlere değil!
Yaşama bak ölüme değil! 

Senin değerini bilmeyene değil!
Bilene söz söyle, gönül eyle
Acı senin neyine, gönlüne söyle
Mutluluk, güzellik seninle
Değerini bilene…
Bilen bilir, bilmeyeni öte eyle
Gönlünden bile uzak eyle…

Sorularla boğuşan SEN cevapları arıyorsun
Şüphe denizinde yüzüyorsun
Belki temizleniyorsun
Sen temizlendikçe kirlenen ne diyorsun
Yüzdükçe deryalara dalıyorsun
Bir yanın acı-hüzün-keder
Bir yanın sevinç-huzur-mutluluk

Şüphelerinden arındığın anda
Gerçekle yüzleşeceksin biliyorsun
Hissediyorsun, yersiz değil hiçbir şüphen
Allah’a havale ediyorsun 
Adaletine güveniyorsun
KENDİNİ BİLİYORSUN…

Gerçeklerle yüzleşmeye hazırlandığın an, bunu yaşayacak yaşatılacaksın… İşte o zaman kaçışın yok! Kabullenemediğin, inanmak istemediği, gözünde büyüttüğünün hatta yücelttiğinin ne olduğunu, kim olduğunu bütün gerçekliği ve çıplaklığıyla göreceksin…
Bileceksin…
Hayallerin yıkılsa da, inancın sarsılsa da güçlenmiş ve yenilenmiş olarak 
Şükürle silkinerek ayağa kalkacaksın…
Yaradanına sığınacaksın
Teslim olacaksın
Zamanı aşacaksın
SONSUZDA YAŞAYACAKSIN…Fatma Akyel


Yaradan sevdasi,fani sevgisi,gerçek dostluk.‏

Yaradan sevdasi;Bunu anlatmak zor biraz.insanin kendinden öte birsey...
sana senden daha yakin.kendinde bilmedigini bilen O...
Ne güzel Yaradanini tanimak.O'na kul olmak her daim yaninda caninda hissetmek...
ve O'nunla konusmak. evet O'nunla konusmak...
bu tuhaf gelebilir ama derdimizi sevincimizi anlatacak daha candan bir dost var midir?
bize bizden yakin olan...sah damarimizdan yakin olan... 
zaten O'nunla her konusma dua dua dökülür dillerden...
belki çogu zaman en uzak oldugumuz ama bize en yakin olan...
Rabbim bizi O'nun sevdasindan ayirmasin...
her geçen gün O'nu daha da iyi anlayip kul olabilme bilincine erdirsin insAllah...
zaten O'na sevdali olan istediklerinden de gocunmaz.
insan sevdigi birsey isteyince zoruna gider mi hiç? seve seve yapar,
hatta istediginden de fazlasini yapmaya çabalar.
demek ki tam sevdali olamiyoruz:(( Yaradanimiza karsi ki zorumuza gidiyor ibadetler.
insAllah, Rabbim tam husuyla O'na yönelmeyi gerçek sevdali olabilme güzelligini 
bize yasatsin...Amin.
 
 

fani sevgisine gelince;
gerçek sevgi;kendini unutup onun mutluluguyla mutlu olabilmektir.
gerçek sevgi;sevdiginden ayri olsanda acisini içine gömüp,
ona sikintilarinda yol göstermektir.çünkü gerçek sevgi,
karsisindakinin mutluluguyla mutlu olabilme sanati degil mi?
kendi acilar içinde kahrolsa da o mutlu diye onun adina mutlu olur.
acisini içine gömmek ne derece zor olsa da sevdigi ugruna yapar bunu.
çünkü sevgi fedakarlik ister.
kendinden vazgeçmedir,onda kendini bulmadir.hala ben diyorsan,
ille de benimle olsun diyorsan gerçekten sevmiyor nefsin için 
seviyorsun demektir.kendinden geçip(kendini unutup) onun iyiligini 
mutlulugunu düsünebiliyorsa ve buna raziysa gerçekten seviyordur.
herseye ragmen ona mutlu olsun,gönlündeki gerçeklessin diye 
dua edebiliyorsa nefsine agir gelsede,iste gerçek sevgi budur...
Mevla dileyenlere nasip etsin insAllah...

aslinda gerçek dostluk da burdan geçiyor.
kendinden daha iyi olmasini isteyebiliyorsan dostsun.
onun iyiligi ve mutlulugu için dualarda unutmuyorsan gerçek dostsun.
mutluluguyla mutlu olup 
üzüntüsüyle kahrolabiliyorsan.mutlu zamanlarinda yaninda olmasan da 
kendini geri çeksende asil kötü aci gününde kimse yaninda degilken 
sen oradaysan iste gerçek dostsun.sikintilarina kaprislerine 
katlanabiliyor gocunmuyorsan,kizmiyor ya da kizamiyorsan gerçek dostsun. 
dost musun? 
Öyleyse canin canimdir... 
Aynan olmaliyim... 
Yüzüne söyleyebilmeliyim her seyi... 
Hem sakinmadan, mertçe... 
Hani bilirsin, esirgemem lâfimi, 
Ne sekil gelirse, öylece... 
Hazirim tüm içtenligimle konusmaya, ama, 
Seni de dupduru isterim karsimda... 
Dostsan, 
Gözlerimin içine baka baka yaka silk benden! 
Arkamdan sikayetlenme! 
Yigit ol! Gerekirse yigitçe azarla, çekinme! 
Lâf degil, icraat beklerim senden! 
Öyle bak ki, hislerini görebileyim... 
Öyle hisset ki, güvenle bakabileyim... 
Sevmem, ölenin ardindan agit yakmayi! 
Dil dönerken söylenmeli her sey... 
Kulak duyarken 
anlatilmali... 
Göz bakarken bakmaliyim sana... 
Can sag iken sarilmali... 
Keskelere meydan vermemeli hayatin, 
Pismanliklarla yogrulmamali.... 
Hayir! 
Dirime selâm vermeyen, 
Ölüme de fazla yaklasmasin! 
Dostsan, ölmemi bekleme! 
Hakliysam, yasarken savun beni! 
Yasarken yanimda ol! 
Inanmissan bana, kimse çevirmesin seni yolundan! 
Ve inanmamissan, sakin rol yapma! 
Her söyledigimi onaylaman sart degil... 
Her yaptigimi begenmen de gerekmez... 
Dostsan, rahatça elestir, fikrini rahatça söyle, sikilma! 
Yadirgayabilirsin beni, 
Ve ben de seni tuhaf bulursam sasirma... 
Kandirmani aslâ kabul edemem! 
Her dedigini, her yaptigini hos görürüm, ama, 
Beni, bana sormadan yargilama! 
Her yedigimiz ayni olmaz belki, 
Her dakikamiz birlikte geçmez... 
Her güldügünde gülmeyi 
garanti edemesem de, 
Agladiginda seninle birlikte oturup aglarim... 
Belki her çagirdiginda gelemem fakat, 
Derdine ortak ararsan, kosarim... 
Ben de herkes gibi insanim elbet, 
Ne göklere çikar beni, ne de yerin dibine sok! 
Senin isin bu degil! 
Benim zaten bir yerim var herkes gibi yer ile gök arasinda... 
Dostsan, 
Küçümsemeden, küfretmeden, 
Sevgiyle, saygiyla ve huzurla gel sokagima... 
Dinlenmek istediginde, hiç düsünme, sana özel bir limanim, 
ama... 
Yoruldugum zamanlarda, 
Diledigimce siginabilmeliyim koylarina... 
Seni bir çocuk kadar saf sevebilirim 
Ve bir deli kadar art niyetsiz... 
Ugruna seve seve hesabi sasiririm... 
Görmezden gelebilirim yanlislarini... 
Baskalari enayilik sayabilir, 
Baskalari akilsizligima yorabilir, 
Bunlari dert bile etmem, ama, 
Sen, aslinda aptal 
olmadigimi, 
Her an, tekrar tekrar hatirla! 
Ve sakin beni aptal yerine koymaya kalkisma! 
Seviyorsan, cimrilik etme, söyle! 
Muhabbeti varken, yokmus gibi yapanla, 
Hiç sevmedigi halde, yilisip durana sinir olurum! 
Neyse, o olmali insan... 
Kendisi olmaktan korkmamali! 
Kendisi olmaktan kaçmamali! 
Bil ki, sensin diye seni birakmam, ama, 
Ben oldugum için birakirsan beni, 
Yas da tutmam arkandan! 
Bedel mi? 
Ödemeyeceksen çikma yola! 
Içten pazarlik edersen, ancak kendine edersin... 
Kendince küser barisir, kendi kendini yersin! 
Dostsan, mevsimince yag... 
Kissan kar ol, güzsen yagmur... 
Soguguna, sicagina, esip savurmana itiraz etmem, 
Senden, ille de bahar olmani beklemem, ama, 
Dayanmalisin en siddetli firtinalarima... 
Belki de çok geldi bunca talep... 
Bana karsi hiçbir mecburiyetin yok, 
korkma... 
Sana fazla geldigim ilk anda, 
Arkana hiç bakmadan, dönüp gidebilirsin... 
Geçip gidebilirsin,borçluluk hissetmeden... 
Mutlaka bir açiklama da beklemem senden, ama, 
Gitmeye davranirsam bir gün, 
Sen de karsimda set olma! 
Dost musun? 
Öyleyse, canin canimdir, 
Yoluna bas koymaya hazirim ya, 
Basini da yollarimda isterim, unutma!
alinti 


6 Ekim 2009 Salı

EN UZAKTAKİ EN YAKINDIR BAZEN

EN UZAKTAKİ EN YAKINDIR BAZEN  
Bazen Elinin Değemediğine Yüreğin Değer...Yüreğin Dokunur...Yüreğinin Dokunduğu Teselli Eder Seni...Yaralarını Sarar...Nefesin Bogazında Düğümlendiğinde Nefes Aldırır Sana...Tekrar Hayata Tutunmak İstediğinde Sıkıca Tutar Elinden...

Hayatın Bütün Virajlarından Canın Acımadan Döndürür Seni...O Çok Sızlayan Yaraların Bile Çabuk İyileşir O Zaman.

Taşlı Sulardan Ayakların Kanamadan Geçip Gidersin...Düştüğün Kuyulara Bile Ya Bilerek Düşersin...Ya Da Kenarından Geçip Gidersin.

Hayat ve İçindeki Her Şey Bir Yolculukta Camdan Seyrettiğin Görüntülere Döner...Resmin Dışından Bakarsın Hayata.

Uzaktakinin Gerçek Yakınlığı Teselli Eder Seni...Seni Asıl Bilenin ve En Çok Sevenin Tesellisidir Bu Aslında

O Seni Bilir...Ne İle Mutlu Olacağını...Neyi Seveceğini....Neye İhtiyacın Oldugunu Bilir....Yaralarına Hangi Merhemin İyi Geleceğini De Yine En İyi O Bilir.

Yaraları Açan Da...Kanayan Yaralarına Merhemi Süren De O Dur.

Eğer Duyabilirsen İçindeki O'na Ait Sesi....Sesini Duyurmuş Bir Garibin Yorgun Ama Mutlu Bakışıyla Gözlerini Kaldırıp Gökyüzüne O'na Bakarsın...Bilirsin Sen Her Konuşmak İstediğinde Sadece ve Sadece O Hazırdır....En Yakın Ama...En Uzak Da Olabildiğin O Dur Aslında..

Sen Seçersin O'na Uzak Ya Da Yakın Olmayı...Hayatındaki Bütün Mesafelerde O'nun İzi Vardır.

O'na Yakın Olduğunda Her Şeye De Yakınsındır Aslında...Sorduğu Her Doruda Kendini Göstermek İster Sana.

Hayatın Eli En Tatlı Dokunuşlarıyla Okşarken Seni Sen Şifreyi Çözmeye Çalışırsın.

Bu Sırada Hayatındaki Yakınlar ve Uzaklar Yer Değiştirir...Yakın Bildiklerin Uzak...Uzak Bildiklerin De Yakın Olur.

Çözemediğinde Tekrar Tekrar Sorar Sorularını...Hiç Bıkmadan...Şifreleri Hayatın İçinde Gizler...Çözdükçe Güçlenirsin...Her Bir Soru Arasında Sana Teselli Zamanları Bırakır....Yorulduğunu Ondan İyi Bilen Var mıdır?...Soruyu Çözemediğinde İse Soruyu Sevmeye Çalışırsın...Hatta Bir Adım Öteye Giderek Soruyu Soranı Da Seversin.

Gerçek Uzaklık Nedir Aslında Ya Da Gerçek Yakınlık...Bildiklerin Midir Yakın Olan...Uzaklar Hep Bilmediklerin midir.

Ey Uzak Görünüp De En Yakın Olan...Sana Yakınlığımı Artır...Ey Soruları Soran...İstediğim Bütün Uzakları Benim İçin Yakın Eyle...Kalbimi Sıkan...Daraltan Bütün Yakınları Da Uzak Eyle...Ve Bütün Bunları Gönlüme De Sevdir Razı Eyle...Aminnn...



Tesekkurler Zúlalcim

ALINTI

25 Eylül 2009 Cuma

sen geldin

 Yar hasretiyle cigerleri parca parca olmus bir asik, gónlúnde onun hayali, gozlerinde yas, gelip durmus masukunun kapisinda. Yuregini parmaklarinin ucuna latif bir eldiven gibi takip, yavasca calmis kapiyi, beklemeye koyulmus..
Arada sadece bir kapi varsa sevgiliye kavusmak icin, o kapinin onúnde bekleyenin resmini sozlúklerde hasret kelimesinin karsisina ilistiriverseler, hasretin ne oldugunu anlatmak icin kelimeye hacet kalmazdi.
Dúsúnsenize, birazdan kapi acilacak, o gorúnecek, ayaklarinin dibine atacak asik kendisini, siirler okuyacak, boynunu búkecek, susacak, anlatacak yoklugunun izdirabini. Aglayacak, sonra gozlerine, "her gúzelde seyrettiginiz o gúzel iste karsimizda" diyecek. 
Ay isigim ezber bilen gozler doyasiya seyredecek gúnesini, daha neler neler...
Uzun sozún kisasi, gonúl bin parcaya, her parca bin hayale bolúnmús., her hayal binlerce úmide... Asik perisan, asik mahzun ve nihayet icerden bir ses:
-Kim o?
Kavusmanin heyecani, hicranin azabiyla kapi onúnde asirlarca beklemekten esige donen asik, bekledigi sesi duyunca sevincle haykirmis:
-Ben geldim.
Iceriden bútún vuslat hayallerini yerle bir eyleyen sesi duyulmus sevgilinin:
-Gelen sen isen, var git, biraz daha yan oyle gel!
Bu cevap karsisinda asigin dustúgú hali sizin muhayyilenize birakiyor, "asik, aradaki tek engelin o kapi olmadigini kesin anlamistir" diye not dúsmekte fayda goruyorum.
Acildigi vakit sevgilisiyle kavusacagi umidiyle bekledigi kapidan, boynunu bukúp ahu figan eyleyerek donmek zorunda kalan asik, gollere vurur kendini. Ayagindaki nalindan gonlúndeki aska kadar, kendisine ait oldugunu zannettigi seylerin hicbirisinin aslinda kendisinin olmadigini anlar ilkin. "Ben" sozúnú unutmak icin masukunun ismini soyleye soyleye dolasirken golleri, kendisinin bir baskasi oldugunu hissetmeye baslar.
Bir seye sahip olmak icin ondan vazgecmek gerektigini idrak ettiginde, once ayaklarinin sevgilinin
ayaklarina ne kadar benzedigini fark eder, sonra gonlúnún sevgilinin gonlúne búrundugúnú. Kuslarin, rúzgarin, ayriligin, gecenin, kum tanelerinin, sessizligin ve en son her seyin sevgilisinin adini mirildanmakta oldugunu seyredince kendi adini unutur, her azasinin sevgiliye túrkúler yakan bir dil oldugunu anlayinca da, neyi unuttugunu hatirlamaz olur...
Yúzúnú yikamak icin egildigi suda sevgilisini gorúnce, kuslarin, gecenin, rúzgarin, ayriligin, kum tanelerinin, sessizligin ve her seyin birer damla oldugu o suyla yikar yúzúnú, dúser yollara...
Ayaksiz yúrúdúgú yollardan gecerek tekrar gelir dostun esigine. Elleri gogsúnde bagliyken calar kapiyi ve icerden bir ses gelir:
-Kim o?
Once góz olup seyrederken kapiyi, duydugu sesle beraber kulak kesilir bútún vúcudu, sonra dil olur , seslenir:
-Sen geldin...
Ve ardina kadar acilir kapilar...
Bu, aslinda masukun kendisine kavusmasinin hikáyesidir. Asikta kendisinden eser kaldigi múddetcfe vuslat mumkún degilse eger, aralanan kapinin arkasinda duran kapiyi calandan baskasi olamaz. Ben'i terk edebilen asik icin, degil kapi aradaki daglar, denizler bile ayrilik sebebi degildir. O kendisinden soyundukca sevgiliyi giyinmenin hazzini tatmistir. Zevklerini, isteklerini,umitlerini, hatta yuruyusunu, bakisini, konusmasini, te-bessúmunu bile sevgilininkilerle takas ederek baslamistir ise. Kendinde kendisinden eser kalmayincaya kadar devam etmistir bu alissiz gibi gorunen veris. ihsandan dogan ask diye bahsederler karsiligi olan asktan; ve ihsan bitince askinin da bitecegini anlatirlar. Bu ihsanin bir buse olmasiyla birkac koskle birkac huri olmasi arasinda hic bir fark yoktur.
Once kas olur, góz olur, sonra yirtilir perdeler senin túkendigin demde, senden geriye bir o kalir. Ask o zaman asktir. 
Mecnun'a adini sorduklarinda, Leyla, demis...
Nereden geliyorsun? Leyla... 
Acmisin? Leyla... 
Baska bir sey bilmez misin? Yine Leyla, hep Leyla... 
Marifet can icin sevgili aramakta degil, sevgili icin can tasimaktadir ve bútún sorularin cevaplari Leyla olmadan, mecnunluk sirrina Leyla kadar iraktadir cúmle Kayslar...
Satir arasi hikayeler kitabi

(Serdar Tuncer)

 


 
 
  

24 Eylül 2009 Perşembe

Bir tek kırmızı gül aramışım.


Ben insanları sonsuz sevdim 
Görmeden sevebilmenin okulunu bitirdim 
Her insanın içindeki sevdayı aradım 
Neyi özlemişlerse onu özledim 
Neyi istemişlerse ben de onu istedim 
Dualarına her zaman âmin dedim. 

Güldüm geçtim bazen 
Bazen, gün oldu yağmur gibi ağladım 
Ve bazen de kalbim burkuldu, kanadım 
Her şeye rağmen yine de sevmeye çalıştım 
Şimdi daha anlıyorum ki; 
Milyarlarca yıldız arasında 
Bir tek kırmızı gül aramışım. 
MKÖ


"Sevmek" dedim..

"Yoluna ölmek" dedi..

"Yol" dedim..

"Alıp başını gitmek" dedi..

"Gitmek" dedim..

Bir "Ahh" çekip, "Dostlardan ayrılmak" dedi..

"Dost" dedim..

Durdu.. Bana baktı.. "Dost" diye mırıldandı..

"Yüreğime nasıl koysam bilemediğim" dedi..

"Yürek" dedim..

"Dünyaları içine sığdıramadığım" dedi..

"Dünya" dedim..

"Hayatın bir yüzü" dedi..

"Yüz" dedim..

"Ardında ne gizli bilemediğim" dedi..

"Giz" dedim..

"Hep çözmeye çalıştığım" dedi..

"Çalışmak" dedim..

"Bitmeyecek öykü" dedi..

"Öykü" dedim..

"Binlercesini içimde gizliyorum" dedi..

"Gizlemek" dedim..

"İşte, her şeyin bitimi" dedi..

"Şey" dedim.. "SEVDA" dedi..

"SEVDA" dedim..

"Peşinden koştuğum" dedi..

"Koşmak" dedim..

"Hayat, bir maraton" dedi..

"Hayat" dedim..

"Öyle kısa ki!" dedi..

"Niçin kısa?" diye sordum..

"Yaşanacak çok şey var, zaman yok" dedi..

"Yaşanması gereken ne var? " diye sordum..

"Aşk" dedi. "Kaç kere?" diye sordum..

"Bin kere" dedi, "Milyon kere"

"Neden bir kere değil?" diye sordum..

"Bütün aşkların toplamı, en yüce ve tek aşk" dedi..

"Önce ona varsan olmaz mı?" diye sordum..

"Keşke olsa" dedi, "Ama önce yoğrulmak gerek"

"Acı çekmek mi?" diye sordum..

"Evet, aşk acısında yok olmak" dedi..

"Yok olunca!" dedim..

"İşte gerçek aşkta o zaman yaşamaya başlarsın" dedi..

"Gerçek aşk!" dedim..

"Büyük o!" dedi..

Durdum. Durdum. Ve sustum!

"Neden sustun?" diye sordu.

"Yüreğim titredi sanki" dedim..

"Neden?" diye sordu..

"Bilmiyorum" dedim.. "Büyük O!"

"Evet" dedi, "Büyük O!"

"Nerede?" diye sordum..

"Her yerde" dedi..

"Nasıl?" diye sordum..

"Yüreğini aç" dedi..

"Yüreğimi açmak!" dedim..

"Bir tebessümle bak her şeye" dedi..

"Tebessüm" dedim..

"Her kapının anahtarı" dedi..

"Kapı" dedim..

"Girmeden bilemezsin" dedi..

"Ya korku!" dedim..

"Bilinmeyenden korkar insan" dedi..

"Ben bilmiyorum" dedim..

"Neyi?" diye sordu..

"Ben'i" dedim..

"Sen kimsin?" diye sordu..

"Ben kimim?" diye sordum..

"Sevgiyle beslenensin" dedi..

"Kimin sevgisiyle?" diye sordum..

"Büyük O'nun" dedi..

Durdum.. Durdum.. Yine sustum..

"Kimsin?" diye sordum..

"SEN'im" dedi.. netten alıntı

"aşk"a tutsaktır.

aşkın kendisi özgürdür. dilediğinin gönlüne girer ve dilediği zaman çıkar. ancak aşık olan ya da olunan, işte o "aşk"a tutsaktır. son karar her zaman "aşk"ındır. 

gözler aşkı yaşamakta özgürdür. aşkla parlamakla... ama aşka bakabilme süreleri "aşk"a tutsaktır. son söz yine "aşk"ındır. 

eller dokunmakta özgürdür. okşamakta... avuçlarında aşklarının elini, sımsıcak tutmakla. ama o dokunuşlarda "aşk"ı hissedebilmeleri yine "aşk"a tutsaktır. 

dudaklar sözlerinde özgürdür. öpüşlerinde... "aşk"ın ateşiyle yanamazlar özgürce ama, çünkü "aşk"a tutsaklardır. 

kalp, "aşk"la çarpmakta özgürdür. solutmakla... yaşatmakla... "aşk"ın kalbi onunla atmasa da umursamaz. o çarpar "aşk"la. "aşk"a tutsak değildir kalp. engelletmez kendini. dilediğince "aşıktır" dilediğince "aşktadır". "aşk" uçup gitse de içinden, ondan bağımsız yaşar yine de "aşk"ını. bir kere "aşk"a aşık olmuşsa bir yürek, ne ferman dinler, ne iflah olur... işte "aşk"a tutsak olmayan tek o'dur. kalp "aşk"a tutsak değildir. kalp "aşk"ta özgürdür. kalbin tutsaklığı "aşk"a değil, yalnızca "zaman"adır. 

aşk tutsaklık mı, özgürlük mü? 

aşk özgürdür. 

tutsak olan "aşk" değil, aşık olanlardır. 

çünkü son söz daima "aşk"ındır... 
netten alıntı



ASK VE ASIK OLMAK ÜZERİNE


ASK VE ASIK OLMAK ÜZERİNE 

zamansızlığın içinden çıkıp gelen düşler vardır, 
gecikmişliğe dair olur her şey birden, 
keşkelere devşirir kendini 
oysa 
bir süre sonra keşkelerden devralır kendini yalnızlık 
ve 
alır başını gider 
adresi belli olmayan ülkelere. 

düştüğüm yerde bulabildiğim her dala tutunurum 
dalın sağlam olması veya çürük olması 
tutunma zamanın kısa veya uzun olması 
hiçbir şeyi değiştirmiyor 
sadece düşmeyi yavaşlatıyor o kadar 
düşme devam ediyor. 
düştüğüm yer 
kimi zaman deniz 
kimi zaman bulut 
kimi zaman toprak 
oluyor, 
düştüğümde karıştığım ise kendim... 

bana sorsan aşk nedir diye 
belki hiçbir şey 
belki de bir kitap dolusu düşünce yumağı derim, 
aslında aşk ait olmaktan öte bir duygudur 
sahiplendiğin zaman solacak bir çiçektir 
çünkü aitlikler terkedilmişlikleri ve yitiklikleri doğurur. 
aşk sokulmaktan ve sevişmekten de öte bir duygudur, 
paylaşmaktır, 
özümsemektir, 
aynı düşü ayrı ayrı zaman ve mekanlarda görmek demektir. 
aşk sessizliktir, 
duymayı özlemektir, 
duyunca mesafeleri yitirmektir. 
aşk kayıp bir şehir krallığında olmaktır, 
aşk anlaşılmamaktır 
çünkü aşk anlaşılmaz ve ulaşılmazlık ifade eder, 
aşk teslim olmamaktır 
teslim olduğunda başlayacak bir esaret demektir aşk, 
oysa özgürlük arar insan, 
bağımsızlık ister, 
zamana dair olmak ister 
hem zamana dair olup hem aşık olamaz insan 
ya zaman kavramını yitirip kaybolur aşkın kollarında 
yada adayıp kendini güneşin doğuşuna ve batışına, 
katılır her yeni gün ve geceyle bir başka yaşama 

tüm birliktelikler bedenlerin kenetlenmesiyle sonlanmamalı 
bedenlerin birleştiği yerde tatmin olma vardır 
belki de tatminsizlik 
ve belki de aradığını bulup bulamama sorunu 
oysa aranan şey bir tatmin olma ve ait olma duygusu değildir... 

herkes denizde balık gibidir 
mevsimliktir ve gelip gider, 
kimi zaman oltaya takılır 
kimi zaman ağa 
sonuçta göreceğin kısacık bir zaman diliminden ibaret, 
bazılarını zaman geçirmek için, 
bazılarını ise açlığını gidermek için kullanırsın 
oysa aşk balıklar gibi değil 
deniz gibi olmaktır. 
kimi zaman sen balıklarla 
kimi zaman ben balıklarla 
ama hep denizle ve deniz olarak ayrı ama birlikte olmak demektir AŞK.. 


özlemek dostluktandır 
bu yüzden özletir aşk, 
özlemek beklemenin uzunluğundandır 
bu yüzden bekletir aşk, 
özlemek ait olmak demek değildir 
bu yüzden aşk ait olmanın ötesinde 
yalnızlıktır, 
özlemek sınırları kaldırmak demektir 
bu yüzden tüm geçişleri engellenir 
bu kentin ve gecenin... 

yinelerim ve derim ki 
gecelere birlikte katılmak değildir aşk, 
aşk 
tüm zamanlarda paylaşmaktır bir kitabın içindeki kelimelerden oluşan cümleleri, 
ve 
cümlelerden oluşan paragrafları.. 
gerisi, 
kendine çekilmiş zamanın içindeki yalnızlıklarla ölçülen 
bir terkedilmişlik hikayesidir. gel katıl düşlerim
netten alıntı

Dostlar vardır,

 Dostlar vardır,
Bir lokma ekmeği bölüşmek gelir içinden,
Dostlar vardır,omuz veresin gelir,
Dar gününde,gönülden,
Ağladıkça parçalanır yüreğin,
Dostlar ki okyanuslar gibi engin,
Onunla en fakir yürekler bile zengin,
Bir kuş kanadı gibi dokundu mu bir kez ruhuna,
Sen kalmaz ortalıkta,ne de ben...
Kısacıktır sendeki konuklukları
Gidişleri kanatır ,acıtır ruhunu,

Sevgililer vardır,
Gözlerinde Hakk'ı gördüğün,
Ve halka açıktır yürekleri,
Hizmet ehlidir onlar,
Gönül eridir.
Senlik,benlik onlar için geridir.

Sevgililer vardır,
Yolunda can verilesi,
Zordur onlarda kalabilmesi,
Sırçadandır onların kalpleri,
Kırılıp,tuzla buz oldu mu
İmkansızdır artık geri dönülmesi.

Farkındalık dediğin şey,
Kendini bilmekten başka nedir?
Kendini bilemezsen,
Yıllar boyu beklesen ne
Artık,dost dediğin gitmiştir...
netten alıntı


kalmalıyız

23 Eylül 2009 Çarşamba

GÜL BAHÇESİ


 GÜL BAHÇESİ

Delikanli yillar sonra dogdugu kasabaya döner.Sabah uyandiginda aklina yillar önce evlenmek istedigi,kasabanin güzel kizi gelir.Kizin güzelligi cevre kasaba ve sehirlerde bile dillerdedir ve kimler istediyse kiz bir türlü olumlu yanit vermemistir.Otelden cikar ve gördügü yasli adama kizi sorar.Yasli adam az ilerde güzel bahce icinde bir ev gösterir, kizin orada oturdugunu söyler.Delikanli merak eder,kizin nasil biriyle evlendigini.Bir kösede beklemeye baslar,bir müddet sonra yaslica kel pek te hos görünmeyen bir adami yolcu eder kiz kapidan...Üstelik zengin bir adam da degildir....

Adam gittikten sonra delikanli calar kapiyi,kendini tanitir.Sorar niye bu adamla evlendigini kiza...

Kiz söylerim der ama bir kosulla....

Evin arkasinda büyük bir gül bahcesine götürür delikanliyi ve der ki:

Bu bahcenin en güzel gülünü bana getirirsen söyleyecegim sana niye bu adamla evlendigimi...Ama asla geri yürümek yok bahcede,arkana bakmak yok en güzel gülü istiyorum sadece...

Memnuniyetle der delikanli ve girer bahceye....

Cok güzel sari bir gül durmaktadir karsisinda tam elini güle uzatmisken pembe bir gonca görür az ötede,ilerler...

Ona uzanirken kadife kirmizi bir gül ilisir gözüne ilerde...

Derken.....Birde bakar bahcenin sonuna gelmis...

Kiza verdigi söz gelir aklina..Geri dönmek yok...

Ne yapsin..Mecburen buldugu alelade,hatta solmaya yüz tutmus bir gülü mahcup bir sekilde götürür kiza....

Kiz gülümser gülü görünce..

''Bilmem aldin mi cevabini''der delikanliya.....

Hayat bu bahcede yürümeye benzer....

 

Geriye bakmak ve geri dönememek olunca gördünüz mü hayatlar nasılda akıveriyor hiç anlamadan



27 Ağustos 2009 Perşembe

Ağlamaktan Korkma Gözüm!


Ağlamaktan Korkma Gözüm!
Bir gözyaşı, gül mevsiminde güle karşı akarsa aşk olur adı; sevgiyi damıtır en derin yerinden. Suçlardan sonra tenha gecelerde akarsa tevbedir tadı; gönülleri arıtır en kara kirinden. Madem ki gözyaşı bir kutlu demdir, elbette bir erdemdir. 


Bir gözyaşı, bir cevherdir ateşten kaynayan ve alev gibi yanan. Özü sudur ama avuçta bir yalım, gönülde bir yangın olur. Bir ateş düşünün, dumanı âh ile çıkar da külleri göz yaşına karışır ya…Hayat bir mum alegorisidir hani, mumun başındaki yanış gözde yaş olur da gözyaşı alevle barışır ya…Alev can ipliğini yakınca, acıdır ki, bedenini eritir de mumun, su ile alev birbiriyle yarışır ya… Aşıka göre cennet olur cinnet ve kendi gözyaşında boğulur akıbet... 


Gözyaşıdır ki yıkayarak yakar, yakarak yıkar. Arıtır ve eritir; temizler ve gizler…Fazilettir, diyettir…Bu yüzden denilir ki gözyaşı yiğitler kârıdır ve civanmertler vakarıdır. 


Tohumu eken bilir, Göz yaşın döken bilir, Gül kadrin diken değil, Çileyi çeken bilir, Ve ey gözyaşım, 


Bulutuna sadık yağmurlar gibi gel, ve kadim bir dostu uğurlar gibi git… Bir atımlık mesafede yalnızlığın kurşunlanan coşkusuyla gel, geleceği savaşa mecbur annelerin korkusuyla git…Geceyi içine döken tomurcukların yeşiliyle gel; goncayı açılsın diye bekleyen bülbülün diliyle git…Bülbüller konan dallarda yaprak gibi gel, ve derinlerde bendini yıkan bir ırmak gibi git. Yalınkalem savaşlara meftun acılarla gel, pişmanlık dolu yüreklerden sancılarla git…

Ve ağlamaktan korkma gözüm!.. 

İskender PALA

Kalp, nefis,vicdan ve akıl uzun bir yolculukta

Kalp, nefis,vicdan ve akıl uzun bir yolculukta beraberce yolculuk ediyorlar. 
Kalp ve nefis bu yolculuk esnasında sürekli münakaşa ve didişme halindedir. 
Akıl ise kalp ve nefsin hakemliğini üstlenmiştir.
Yolculuk zorlu ve çetindir. Kalp bu yolculukta lazım olabilecek levazımatın 
kendisinde var olduğunu bildiğinden, verilen süreyi en iyi şekilde değerlendirmek ister. 
Fakat nefis öyle değildir.Her gördüğüne meyleder. Nereden geldiğini ve nereye doğru 
yol aldığını umursamaz. Etrafındaki şeylerin cazibesinden kendisini alamaz,doyumsuzdur.
Bu nedenle kalp ile aralarında sürekli bir çatışma yaşanmaktadır.
Vicdan, ikisinin arasında bir yol göstericidir, doğru karar verir, bilgedir. Onun sayesinde 
bu yolculuk birlikte devam eder, gider.
Gel zaman git zaman bir gün karşılarına vesvaslar çıkar aralarında bir mücadeledir başlar. 
Kalp kendini iyi savunabilecek bir durumda fakat nefis asi tavırlar sergilediğinden çok 
endişelidir. Vicdan Kalbin destekçisi, dostu, sırdaşı, tesellicisi olmuştur. Akıl, kalp ve vicdan 
işbirliği yaparlar ve bu vesveselere karşı nasıl galip olabileceklerini düşünürler. Hem aralarında 
hem de karşılarında bir tehlike vardır. İşleri zor yolları uzun ve karanlıktır.
Vicdan bir pusula gösterip der ki: her zaman karşımıza çeşitli düşmanlar çıkacak, daha çok 
saldırılara maruz kalacağız bizim çok iyi bir donanıma ve çok iyi bir rehbere ihtiyacımız var. 
Bunun için şu pusuladaki ilim şehrini bulup o şehirde gerekli donanımı almalıyız der.
Vesveseleri oyalayarak ilim şehrine ulaşırlar burası gözlerini kamaştırır . Öyle aydınlık, öyle temiz, 
öyle nurludur ki, hayranlıklarını ifade etmekten aciz kalırlar.
Vesvese düşmanları korkuya kapılırlar. İlim şehrinin askerleri onları tardeder, karşılarında ilim 
şehrinin askerlerini görünce her biri bir tarafa dağılır neye uğradıklarını şaşırırlar. 
Reisleri: bu defa bizi alt etmeyi başardılar diye feryat eder.

Akıl, kalp ve vicdan bundan böyle gezilerini bu ilim şehrinde sürdürmeye karar verirler . 
Öyle ya burası onların tam da aradıkları yerdir. Asi yoldaşları olan nefsi ancak burada 
ıslah edebileceklerdir.
Bu onlar için zor ama imkansız değildir. Bunun için kararlıdırlar.
“Ey nefis kardeş burası senin kendini bütün kötülüklerden arındırabileceğin ve muhafaza 
olabileceğin bir şehir. Sen aramızda yaramaz ve asi bir çocuk gibisin. Senden vazgeçemeyiz, 
öyle ise sana yardımcı olacağız” derler. Böylece nefis başına buyruk olmadığını ve diğerleri 
ile kolay kolay başa çıkamayacağını fark etmiştir.
İlim şehrinde yaşamları devam ederken yolları bir gün fazilet çarşısına düşer.
Burada çok karlı ticaret yolları öğrenirler. Bu ticarete göre Akıl, kalp, vicdan, nefis varlıklarını 
bu şehrin sahibine adayacak karşılığında ebedi saadeti kazanacaklardır. Bire bin kazanç 
getiren bu ticaret çok hoşlarına gider.
Nefsi de bu karlı ticarete ikna etmeyi başarırlar. Kendilerine ait bile olmayan fenayı verip 
bekayı kazanmak… Üstelik fena yine ellerinde kalacak fakat sahiplerinin izni dairesinde 
yaşamlarını sürdüreceklerdir.
Sahipleri, Sultanları öyle cömertmiş öyle merhametliymiş ki, yola da yolculuğa da bütün 
sıkıntılara da değmiş doğrusu… Asıl zenginliğe ve asıl mutluluğa ermişler. 
Darısı bizimkilerin başına !..
Bir’e bin kazananlardan olmak dileğiyle!.
Saliha Nur Demirbaş